"İbrahim’e olan düşkünlüğünü çok belli etme derim sana..."

A -
A +
 
 
"Haklısın mollam! Unutma ki benden başkası yok yakınında!.."
 
Sabah erkenden alıp yüksek tepelere bırakıyor, kendi de daha yüksek kayalara tırmanıyor, bütün yeryüzünü zirvelerden seyrediyor, geç saatlere kadar tek başına tefekkür edip duruyordu. Birçok talebenin ve halkın da dikkatini çekmiş olmalı ki kimi acıyor çocuğa, kimi de imreniyordu.
Derviş Osman’ı, Molla Muhammed pek yalnız bırakmıyordu, şimdi daha da sıkı tutuyor; neredeyse zaruri hâllerin dışında hep beraber oluyorlardı. Kimi ders bahanesiyle, kimi, sohbet, bazen de İbrahim’i konuşmak içindi…
Hem sohbetleri de pek hoş oluyordu. Hep derslerden değil; memleket meselelerinden aile münasebetlerine, hayattan memata kadar akıllarına gelen her şeyi konuşuyor, suâllerine cevap arıyorlardı. Hele ölümden bahis açmadıkları gün yok gibiydi! Ebedî hayat endişesi, bütün hücrelerine işlemişti her ikisinin de...
İki samimi arkadaş Tillo’nun dışında uzun yürüyüşten sonra yorgunluklarını gidermek için önlerine ilk çıkan bir duvar dibinde oturuverdiler. Derviş Osman; duyduğu sesler üzerine başını uzattı, bahçedeki çocuklara baktı. "Belki İbrahim de aralarında olabilirdi” diye düşündü. Onun başka kimi vardı ki? Varı-yoğu biricik evladıydı. “Çocukluk işte ne olacak” diye mırıldandı. Birkaç çağla için dayak yemeyi bile göze alan çocukların mücadeleleri; elinde olmadan gülmesine sebep oldu. Kim bilir nelerin muhasebesini yapıyordu zihninden? Kim bilir neleri tefekkür ediyor, geçmiş ile gelecek arasında nasıl bir bağ kuruyordu o çocukların canhıraş koşuşturmalarından? Merak ettiği yığınla soru vardı kafasında. Bu genç ve yorgun adamın, muntazam aralıklarla niçin derinlere daldığını, bazen ağlayıp bazen güldüğünü en yakın arkadaşı, Molla Muhammed bile tam anlayamıyordu.
- Hadi arkadaşım doğru eve! Anlaşıldı meraktasın!
- Ne merakı mollam?
- Ne bileyim, daldın gittin!
- İbrahim belki gelmiştir!
- Çok belli etme İbrahim’e olan düşkünlüğünü. Bırak çocukluğunu yaşasın. Okusun, icabında oynasın! Sen uzaktan takip et! Endişelerini sakla!
- Haklısın mollam! Unutma ki benden başkası yok yakınında!
- İsmail Fakirullah hazretleri var. Bütün teveccühü üzerinde, sen kendine yan dervişim!
- Öyle ya ben kendime!..
- Yani o seçildi Osman Derviş! Ne kadar sevinsen azdır!
- Sanki o teveccühler bana yapılıyormuş gibiyim Molla Muhammed!
- Zaten öyledir! Mübarek olsun dadaşlarıma...
Ev olarak kullandıkları odaya önce Derviş Osman girdi, açık pencereyi kapatmak için o kadar uğraştı, kanadı pervaza o kadar sert vurdu ki, dışarıdan Molla Muhammed’in telaşa kapılıp koşmasına sebep oldu. “İşte bir iç sıkıntı işareti” diye düşünmeden edemedi, korkusunu belli etmeden “Bir şey lazım mı dervişim” diyerek işi şakaya döküverdi hemencecik.
 
Gel hayrete dal bir yol!
Kendin unut Ânı bul!
Koy gafleti hâzır ol!
Mevlâ görelim neyler?
Neylerse güzel eyler… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.