"Ooo maşallah! Yenge gelin; ne muhabbet ne muhabbet!

A -
A +
"Ben niçin çok sevdiğimi daha iyi anladım! Âşık olan bir ailem var da ondan!.."
 
 
Firdevs gelin:
-Unutma yenge; neyi tercih edersen Cenâb-ı Allah onu yaratır. İbrahim de öyle diyor: “Gülümse…” Ben de ağlamak yerine gülmekten yanayım. Çok sebep var; Hasankale’nin demiyorum şu Erzurum ovasının en güzel huylu, en yakışıklı, en kibar, en zeki, okumuş, muvaffak olmuş ve hepsinden de en mühimi en ihlâslı biriyle evlenmiş mesut bir yuva kurmuşum; yenge söyle; ben gülmeyeyim de kim gülsün? Dahası; kötü bir düşüncesi yok ki İbrahim’in; “Gideyim, hocam âhirete göçmeden bütün ilimleri tahsil edeyim, kalbimi küfür pisliklerinden temizleyeyim, sonra dönerim” diyor. Bizi sokağa atmış; “ne hâliniz varsa görün” deyip gitmiyor ki oturup hâlimize ağlayayım!
- Kız Firdevs ben de aynı şeyleri, farklı cepheden söylemek istedim; “içine atma, dert, verem sahibi olma” demiş, aklını kullanmanı tavsiye etmiştim. Allah iyiliğini versin senin emi?
- Ooo maşallah! Yenge gelin; ne muhabbet ne muhabbet!
- İbrahim hoş geldin. Gelin kaynana muhabbeti yeğen.
- Mutlaka güzel şeylerden bahis açmışsınızdır.
- Elbette! Başka ne olabilir?
- Meselâ:
- Aşktan, meşkten…
- Çok yüksek mevzu o dediğin.
- Molla İbrahim’in hanımefendisi ve yengesi başka ne konuşacak ki. Aşk…
- Öyle ya başka ne konuşulur; o üç harfli kelimenin üzerine? Her şey oraya sıkıştırılmış zaten. Hocam İsmail Fakirullah Hazretleri “ışk” derdi hep. “Işk olsun” kızdığında en çok kullandığı iki kelime...
- Üç harf ama mânâ büyük dediniz.
- Evet yenge. Firdevs Hanım da bilir istersen o cevaplasın.
- Aman sırası mı yenge? Ben söz hakkımı İbrahim efendiye verdim.
- Madem öyle dilimin döndüğünce anlatayım. Aşk demek; aşırı muhabbet, coşkun sevgi demek. Şiddetli ve aşırı bağlılık; bir kimsenin kendisini tamamen sevdiğine vermesi, sevgilisinden başka güzel görmeyecek kadar ona düşkün olması. Benim Firdevs Hanıma olan düşkünlüğüm gibi.
- O da sana öyle İbrahim.
- Karşılıklı bu işler. Diğer bir ifadeyle asıl çıkış yeri “sarmaşık”tan...
- Nasıl yani?
- Hani sarmaşık sevdiği bir ağaca bütün kökleriyle, hücrelerine kadar sarılır, yaz, kış ondan kopmaz ya;
- Eeee!
- Sarmaşığın çepeçevre kuşattığı ağacın suyunu emmesi, onu soldurup zayıflatması ve bazı hâllerde işi kurutmaya kadar götürmesi gibi. Yani aşırı sevgi; sevenin sevdiğinden başkasıyla alâkasını kestiği, onu sarartıp soldurduğu için bu hissiyata kısaca; aşk denilmiştir.
- Bir yaş daha kocadım. Bak neler öğrendik? Çok hoş, çook!
- Ayrıca hem tatlı hem ekşi olan bir çeşit meyveye de “uşuk” denilirmiş, aşkın bir başka versiyonu anlayacağınız. İki çeşittir; dünya aşkı, Allah aşkı...
- Ya senin İsmail Fakirullah sevdan; o hangisinden?
- Cevabını Firdevs’im versin.
- Çok kolay; “ilahi aşk...”
- Âlimin yanında olan âlim olurmuş...
- Ben niçin çok sevdiğimi daha iyi anladım! Âşık olan bir ailem var da ondan. İnşallah bu muhabbet hakiki aşka kavuşturur cümlemizi de.
- İnşallah... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.