Bir türbenin gözyaşları

A -
A +

Kosova Meydan Muharebesi ile 1389'da Balkanlara ebedî mührümüzü vuran Murad-ı Hüdavendigâr'ın Priştine'nin bugün kenar mahallelerinde kalmış olan türbesine gittiğimizde hayret ve hayal kırıklığıyla derin üzüntülere gark olduk. Bakımsızlık tahayyül ötesi. Ne kadirbilmezliktir böyle anlaşılır gibi değil. Başta Türkler olmak üzere hem oradakiler, hem buradakiler kabahatli. Halbuki bırakınız türbeyi, türbe avlusunda ikiye ayrılmış gövdesi ile göğe doğru uzanırken iki yana açılmış dua iki eli hatırlatan muhteşem tarihi ağaç bile başlı başına bir eser. Zannederiz o ağaç Sultan Murad'ı görmüştür. En azından Bursa Belediyesi buralara sahip çıkabilirdi. O olmasa Vakıflar genel Müdürlüğü ne güne duruyor? Konuyu uçakta Dışişleri Bakanımız İsmail Cem'e açtık. Diyanetten bir hey'etin yakında bu maksatla geleceğini; şayet onlar tamir etmezse dışişlerinin bu işi üzerine alacağını haber verdi. Meselenin gönül bağı dışında Diyanetle alakasını pek anlamadık. Lakin vakıflar, hatta Vakıflar Bankası ve Sultanın kendisinin Bursa'da medfun olması sebebiyle Bursa Belediyesini mes'ul görmekteyiz. Türkiye'deki bir çok tarihi eser yıkıma terk edilmiş durumda. Birinci sırayı da Fatih İlçesindekiler alıyor. Hal böyle iken öncelik Kosova'da mı? Öncelik hepsinde. Kosovadakiler kadar kimsesiz Fatih'tekiler de bizim eserimiz, Balkanlardakiler de bütün Orta doğudakiler de. Bir fark var ki o da şu. Türkiye'dekilere dışarıdan müdahale olmamakta. Oralarda ise bir kuşatma harekâtı var. Biz kültürel kuşatma ve yok etme stratejisi ile karşı karşıyayız. Denildiğine göre savaş esnasında İran ve Suudi Arabistan bölge yönetimlerinden birtakım taahhütler alarak yardımda bulunmuş. O taahhütlere dayanarak şimdi ideolojilerine uygun kültürel faaliyetler göstermekteler. Dört Lüleli Cami ilk kurbanlardan biri. Bölgeye giren Vehhabilik, Osmanlı eserlerini tamir bahanesi ile devirerek kendi üslupları ile yerlerine nevzuhur binalar dikmekte. Vehhabiliğin Kafkaslar ve Balkanlara sızma arayışlarına çok dikkat etmek lazımdır. Onun önüne geçmek de sadece siyasi tedbirlerle olmaz. Orta yol İslam'ın fark edilmesi gerekir. Laikliği maksadını aşan bir anlayışla din gibi algılayarak yol kesme vasıtası gibi kullanmak millî menfaatlerimizle çelişmektedir. Bu anlayışın açacağı zararları, yarın hiçbir şekilde telafi edemezsiniz. Bilindiği gibi Osmanlı şia ile tarihi boyunca Vehhabilikle de son bir-bir buçuk asrında mücadele vermişti. Oradaki bir camiyi, bir sebili, bir türbeyi bir kale bekçisi, bir dizdâr gibi görmek lazım. Vahim gelişmeyi de İsmail Cem'e açtık. Suudi Arabistan'da Mekke Kalesi ile Medine Demiryolu dışında Osmanlı eseri bırakılmadığını naklettik. Ve Balkanlardaki oyuna dikkat çektik. Yakında Suudi dışişleri bakanının geleceğini, bütün bunları kendisi ile konuşacağını söyledi. İnancımız o ki büyük sıkıntılar yaşansa da ekonomik krizler bir şekilde aşılır. Yeter ki toprak altımızdan kaymasın. Nüfus olmazsa, eser kalmazsa, toprak mülk olmaktan çıkarsa milletten de devletten de söz edilemez. Misakı milli, dayatmayla kabul ettirilmiş hudutlardır. Bizim bir de tabiî hudutlarımız var. Hayatımız da varlığımız da oralardan başlar. Ve devam eder...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.