İki yıldır neredeyse hemen her gün Gazze hakkında yazıp-konuştuk…
7 Ekim 2023 akşamı saat 21 gibi TV24’teydik. Diğer konuklarla berâber gündeme dair değerlendirme ve yorumlar yapıyorduk. Birden son dakika haberi olarak İzzeddin el-Kassam Tugaylarının “Aksâ Tûfânı” adını verdiği bir harekâtla İsrail’e taarruz ettiği haberi geldi. İnanılır gibi değildi. Bir avuç bir birlik, gelişmiş askerî imkânlara sahip bir devleti vuruyordu:
O günün şartlarında İsrail’e dair gerçekleri dile getirmek, adı geçen devlet hakkında çekinmeden bir söz söylemek yürek isterdi. Hâin karşısında çekingen davranana yazıklar olsun! Sözümüzü dudaktan, gözümüzü budaktan sakınmadık. O gece evvela tafsilatlı bir Filistin malumatı verdik. Filistin mücahidlerinin neden haklı olduklarını, bu mücadelenin yeni olmayıp bir buçuk asırdır devam ettiğini, İsrail’in Filistin’i işgal ve gasp ve Filistin halkına zulmettiğini anlattık. Bu anlattıklarımızı, geçen iki yıl boyunca daha zenginleştirerek Türkiye gazetesindeki İmza adlı sütunumuzda, çıktığımız ekranlarda, 2071 TV’de ve sohbetlerimizde tafsilatıyla dile getirmeye devâm ettik ve ediyoruz. O ilk akşam dâhil; zaferin Gazze mücahidlerinin olacağını defalarca tekrarladık:
Sırtını müstemlekeci Batı’ya dayamış İsrail, Netanyahu ve kendisinden de zalim hükûmeti, Gazze’ye tonlarca ve tonlarca bomba yağdırırken, binlerce bebek, çocuk, kadın, yaşlı, öğretmen, doktor, gazeteci, sivil… katledilirken, Gazze halkı oradan oraya sürülür, açlık ve ilaçsızlıktan ölürken bu mazlum ve mağdurların zalim soykırımı aşıp zafer kazanacaklarını söylemek akla ve mantığa ters gelebilirdi veya geliyordu.
Yüce Allah’a nihâyetsiz şükürler olsun ki bizi mahcub etmedi. Yokluk, yoksulluk ve imkânsızlık içindeki Gazzeli yiğitler, üstelik arka arkaya liderlerini kaybettikleri hâlde para, lobi ve destek bolluğundaki Siyonist İsrail’i mağlup ve Netanyahu ve Ben-Gvir gibi insafsız gaddarları rezil ettiler.
Gazze, soykırım altında ağır bir zulüm yaşar ve su, ekmek, yemek, ilaç… olarak her şeyden mahrumken petrol zengini Arap ülkeleri, Avrupa ve Batı hayranlık ve özentisiyle yüzleri hiç kızarmadan çılgın moda, gösteriş ve tüketim israfı içindeydiler. Gazze’de İsrail bomba ve kurşunlarıyla çocukların kolları, bacakları kopar, ana-babaları feryatlarla dağı-taşı inletirken Suud veliahd prensi nam kişi, hiçbir mahcubiyet duymadan “bizim, Filistin diye bir dâvâmız yok!” diyebiliyor ve Suud idaresi mübarek toprakların parçası Cidde’de Rio karnavalı vâri çılgınlıklar tertipliyor, benzer sefahat ve şımarıklıklar Körfez ülkelerinde gece gündüz yaşanıyor, Mısır, İsrail’le doğalgaz anlaşması yapıyor, Refah Sınır Kapısı’nda bekleyen yardım kamyonlarının Gazze’ye ulaşması için elle tutulur bir gayret sarf etmiyordu.
İzzeddin el-Kassam Tugayları, Filistin için, Gazze için, vatan için… aslanlar gibi dövüştüler. Bu iki sene zarfında hiç geri adım atmadılar.
Diğer yanda türlü dünya milletleri, hükûmetlerine, polislerinin zorbalığına, yerlerde sürütülmelerine rağmen sokak ve meydanları ellerinde Filistin Bayrağı dillerinde “Yaşasın hür ve müstakil Filistin” anlamındaki “Free Palestine!!!” nidalarıyla inleterek çağın mazlum ve mağdurlarının yanında yer aldılar…
Ateşkes imzalanıp 9 Ekim 2025’te barış süreci başladıysa bunun şerefi, Gazze’nin kahraman mücahidleri, Devlet ve Hükûmet adamlarıyla Büyük ve Kudretli Türkiye Cumhuriyeti ve İspanya, İtalya, Hollanda, İrlanda, bazı Balkan memleketlerinin ve soykırımı lanetleyen bütün dünya halklarının ve kalem ve kelâm erbâbınındır.
Bu şerefte İspanya Başbakanı Sanchez, İrlanda Başbakanı Martin, Venezuela Başkanı Maduro dışında Batılı liderlerin bir payı yoktur. Trump, mecbur kaldığı için barıştan yana oldu. İki sözünden biri Nobel Barış Ödülü idi. Onu alamadığına göre bundan sonra nasıl bir tavır takınır bilinmez. Yarın farklı laflar edebilir. Öyle düşünüyoruz ki bu Amerikan Başkanı, bir Evanjelist olarak Gazze’den ziyade İsrail’i kurtarmak için fikir ve taktik değiştirdi.
Çünkü İsrail, tükenme noktasına gidiyordu…
Yukarıda beyân ettiğimiz gibi İzzeddin el-Kassam Tugayları, “Aksâ Tûfânı”yla başlattıkları Kuvay-ı millîye harekâtında her türlü zorluğa rağmen vatanlarını kurtardılar. Bu kesin doğru! Fakat bir şeyi daha kurtardılar:
Araplar, Asr-ı saadet ve takip eden iki asırdan sonra İslamiyet’i müdafaa veya yayma adına bir varlık gösteremediler. Çünkü sancağı Türkler almıştı, şehadete onlar koşuyordu. Artık; Çin, Roma, Endülüs kapılara dayanan Müslüman Arap akıncılarıyla devrin Araplarının cesâret ve îmân ayniyeti kalmamıştı. Hele I. Cihan Harbinden bu yana emperyalist dünyanın buyruğunda olmakla övünür oldular. Bu esef verici hakîkat diğer Müslümanlar nezdinde onların değer ve itibarını bitirdi. Haklarında “Araplar, düşman karşısında savaşmaz, kaçarlar!” diye üzen bir kanaat doğdu…
Gazze Kahramanları, bu iki sene içinde verdikleri destanî mücadeleyle hürriyet ve vatanları gibi 360 milyon Arab’ın da şerefini kurtardılar.
Şimdi şu 22 Arap devletinde birazcık idrâk ve vefâ hissi varsa Gazze’ye para yağdırır, hasta ve yaralıların iyileşmesi ve Gazze’nin bir ân evvel imâr ve inşası için lâzım geleni yaparlar. İki yılda enkaza çevrilen Gazze, en geç 20 ayda eskisinden çok daha iyi hâle gelmeli.
Diğer yandan yine Arap devletleri, “İki Devletli Çözüm” tezi için mutlaka Türkiye’nin yanında yer almalılar. Arap başşehirleri, tek dost Payitaht’ın Türkiye’de olduğunu anlayabilmeliler.
Unutulmasın ki Türkiye’nin ümmet şuuruyla verdiği bu siyâsi, diplomatik, askerî, maddi, mânevî, kalem ve kelâm desteği olmasaydı Gazze, şanlı sona varamazdı. Gazze halkı şimdi çölde mekân arıyor olabilirlerdi:
İİT-İslâm İşbirliği Teşkilâtı’nın bir ân evvel İstanbul’da gündem mevzuu “Ümmet Şuuru” olan bir istişâre toplantısı yapması çok yerinde olur. İstişâre eden, pişman olmaz…
Rahim Er'in önceki yazıları...