EBA EĞİTİMİYLE ÇAĞI YAKALAMAK!..

A -
A +
 
 
Şu günlerde sihirli bir kelime gibi gündeme giren “EBA-Eğitim Bilişim Ağı”, meğerse 2010’da imzalanmış olan “Eğitimde Fatih Projesi” çerçevesinde geliştirilmiş uzaktan eğitimin adıymış. Akıllı tahtaların sınıflara girip öğretmen ve talebeye hizmet verdiği günlere dair bir mevzu.
İsmi geçen ağ, ilk kez 20 Ocak 2020’de meydana gelen Elazığ depremi sebebiyle hatırlandı. Şehir, ciddi bir yer sarsıntısı yaşamıştı. Bu sebeple çocuklar ve gençler eğitim kurumlarına gitmeden fakat tahsillerinde de bir eksiklik olmasın diye bu sistem devreye alındı
Hakikaten “şer”lerden bile bizim bilmediğimiz hayrlar, faydalar çıkabilmekte. O fayda, ilkin Sultan emaneti güzel El Azîz’de uygulanır oldu, ardından da şimdi korona salgınında ülke çapında hayata girmekte. Bundan böyle okul öncesinden 12. Sınıfa kadar talebe, okula gitmeden, trafiği yaşamadan, yurtta kalmadan, birçok masrafa girmeden, hastalık gibi bir tehlike yaşamadan evinde veya bulunduğu mekânda bilgisayarını veya seyyar telefonunu açarak EBA’nın kapısını tıklayacak, “sınıfına” girecek ve dersini alacaktır. Bu hizmet bir zarurete binaen hatırlanarak veya daha bir fark edilerek MEB tarafından tatbik edilmeye başlandı. Hâlbuki bunun için ne zelzele, ne de âfet olması şarttı.
Yanlışa şartlanmış olmak, yanlışı doğru diye kabullendirir. Asıl olan bilgiye yani ilme ulaşmak ve onu kazanmaktır. Bizde ise hedef, tek tip vatandaş şekillendirmesi olduğundan TTK-Tevhidi Tedrisat Kanununun kabul edildiği 3 Mart 1924’ten bu yana eğitimimiz, maarif sistemimiz çalkalanıp durmaktadır. TTK hâlâ tehlikeli bölge, “memnu mıntıka”dır. Oysa kalıpçı eğitimin bir değeri yoktur. Bugünün dünyası I. Dünya Harbi haritaları ve II. Dünya Harbi kurumlarıyla yönetildiği için şu küre çapında kavga, sömürü ve savaşlar olmaktadır. Maarifimize dair çıkmazlar da faşist dünya döneminin mirası olduğundan bugün o prangalardan kurtulmak çetin olmaktadır. Resmî ideoloji, o günler dünyasında badem bıyık modasından etkilendiği, İsveç jimnastiğini vazgeçilmez saydığı gibi, Avrupa’nın faşist eğitim sisteminden de etkilenip onu yenilik ve Osmanlı Maarifine yani bin yıllık millî birikime tepki adına benimseyerek takdis edip dokunulmaz saydı. Bundan dolayıdır ki diploma, her şey oldu. Falan yeri bitirmek, tek başına bir değer sanılmıştır.
Bu resmî ideoloji tutuculuğundan kurtulmadan MEB’in başına dünyanın en mükemmel eğitimcileri de getirilse sathi iyileştirmeler dışında pek bir şey yapamazlar. İhtiyaç olan, restorasyon değil, yıkıp yeniden inşâ etmektir. En evvel kabul edilmesi gereken eğitimimizin millî olmadığıdır. Tabelayla muhteva millî olmaz. Türk talim ve terbiyesi, tâ İttihad ve Terakki iktidarından başlayarak kendini yabancı vesayet altına sokmuştur. 12 Eylül Cuntacılarının, 28 Şubat Cahillerinin bile kafalarında hep tek tip insan yetiştirme ihtirası vardı. Kendileri neye inanıyorlarsa, nasıl düşünüyorlarsa ebeveynler ve onların çocukları da öyle düşüneceklerdi. “Zorunlu eğitim”, yıllar ve yıllar boyu resmî ideoloji adına bir devşirme sistemi olarak çalışa geldi. Çocuk mutlaka okula verilecek, mutlaka and içecek, mutlaka tek tip düşünecek, mutlaka aynı fotoğrafı seyredecek, mutlaka senenin belli günlerinde sevinecek ve yas tutacaktı. 28 Şubat Postmodern Darbesi, devşirme sisteminin son cadı avcılığıdır.
Türkiye’de zihinlerdeki demir perde yıkılmadığından tek doğru bu zannedilirken yurt dışına çıktığımızda bir de gördük ki her şey velinin bir beyanına bağlıdır. Çocuk, uzaktan eğitimle evinden sisteme ulaşarak tahsil almakta, imtihanlara girerek sınıflarını geçip okulundan mezun olmaktadır. Bu sistemde devlet, velinin “çocuğumun okula gitmesini istemiyorum” talebi saygıyla karşılıyor, fakat o çocuğun yeterli bilgi birikimine sahip olması için de gerekli tedbirleri almaktadır.
EBA, bizde işe henüz başlarken G-20 devletlerinin eğitim hayatı budur. Onun için şu şerri bir takvim başlangıcı sayıp talim ve terbiye yahut öbür adıyla eğitim ve öğretimimizi ideolojik vesayet yahut esaretten kurtararak çağı yakalamalı ve yitik yıllarımızı keşfetmeliyiz. Diploma gâye değildir. Gâye, ilim ve irfan sahibi olmaktır. Şahadetname, sertifika, diploma tek başına bir kâğıt parçasıdır. Hâce-i kâinat, kâinatın hocası, eğiticisi Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselâm- “rütbe’t ül ilmî aler rüteb” diye haber verdikleri gibi ilim bütün rütbelerden üstündür. Öyle olduğu için âlimin ilim uğrunda tükettiği mürekkep, şehidin kanından bile ağır gelmektedir.
Bundan böyle milyarlık masraflarla okullar yapma, yurtlar kurma değil, EBA esas olabilir. Türkiye’de 70 bin okul servis aracı var. Bunların trafikten çekilmesi bile büyük şehirlerimize, ekonomiye, yakıt tasarrufuna dair ne çok faydalar getirir.
EBA, bir anda bütünüyle hayata geçemezse bile önce haftada 3 gün okula gitme veya bir gün gidip bir gün muafiyet gibi bir programlar olabilir. Fakat 3 Mart 2024’e kadar okula giderek eğitim diye bir sistem kalmayabilir. O zaman yıkılacak bazı okul binalarının yerleri yeşil alan, mahalle bahçeleri şeklinde düzenlenir.
EBA, eğitim hayatımızı mazisi, şekli ve muhtevasıyla topyekûn sorgulamak için bir vesile olmuştur. Üzerinde durup layıkıyla istişare ederek dünya çapında marka insanlar yetiştirecek millî ve yerli bir eğitime sistemini kurmalıyız...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.