KOCA YUSUF

A -
A +
Yüksek sayıdaki ölümler sebebiyle "Covid-19" salgın hastalığı, bütün dünyayı korkuttu. Hâlen devam etmekte olan bu korku, Türkiye’de de yaşandı. Ancak, ülkemizin vaziyeti çok farklı. Tehlike, bizde çok iyi yönetildi. Bu başarı, ülkemizdeki ölümlerin aşağı seviyelerde kalmasını temin etti. Bugüne kadar gıda maddelerinden, sağlık malzemelerine varıncaya dek yurdumuzda hiçbir malın yokluğu çekilmedi. Muhtaçların evlerine kadar yardım götürüldü, "medeni Avrupa"da yaşlılar ölüme terk edilirken bizde "büyüklerimiz" diye sevgi ve saygıyla söz edildi.
İcra edilen iyi yönetim, hizmetin kapıya kadar gelmesi, yaşanan millî dayanışma, milletimizin mâneviyatını, yarınlara ümidle bakma şevkini yüksek ve diri tuttu. Avrupa, Balkanlar ve Orta Doğu ülkelerine uçaklar dolusu tıbbî yardım malzemesi göndermemiz ise kendimize güven duygumuzu zirveye taşıdı. Yardımlarımızla iftihar eder olduk. Hasretinde olduğumuz günlere gelmiştik. Yerli solunum cihazımızı imal edebilmemiz ve halef-selef süper güçler ABD ve İngiltere’ye de tıbbî yardım göndermemiz o duyguları, şaha kaldırdı. Salgın Savaşı döneminde destanlar yazmaktayız. Hem yurt içinde vatandaşa hizmetler yapılmakta ve hem de onlarca memlekete yardım elimizi uzatmaktayız. En kuvvetli desteği ise iki garip ülke Filistin ve Somali’ye yaptık.
Halk, yapılan bu hizmetleri evinden takip ederken millet olduğunu, ümmet olduğunu, aynı bayrak altında yaşayan kardeşler olduğunu derinden derine hissetti. Şu bir açık gerçektir ki Türkiye, bu Salgın Savaşı’nda bir zafere imza atmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, başlangıçtan bugüne vatandaşından hiç bu kadar dua almamış, vatandaş, Devletinden, Hükûmetinden hiç bu denli memnun olmamıştır. Millet, "Biz Bize Yeteriz Türkiye’m" kampanyasına can-u gönülden katılmakla kalmadı, mübarek ramazan ayında olmamızın da tesiriyle kendisi de bizzat veya vakıflar vasıtasıyla eli darda olan diğer vatandaşlarımızla diğer ülkelerdeki din kardeşlerimizin yardımına koştu. Bunun son misali Uşak ilimizde yaşandı. Eczacılar Odası, ecdadının evlâdı olduğunu isbat eden bir kadirşinaslıkla şehirdeki bakkalları dolaşıp fakir-fukaranın veresiye defterlerindeki hesapları kapattı. Onlar defterleri satın almadılar, cennete yol açtılar…
Bu Salgın Savaşı, bize yeniden millet ve ümmet olduğumuzu öğretti. İnşaatlar tamamlanınca çatıya bayrak çekildiği malumdur. Biz de bu savaşta semalara bayrak çektik. O bayrak, bu Salgın Savaşı’nın en zirve noktasıdır. Dikkat edildi mi? ABD’ye yardım götüren askerî nakliye uçağımız, "Koca Yusuf" adını taşıyordu. 1960-70’lerde Amerika’dan resmî davet geldiğinde Türkiye’den devlet reisi veya Başbakan’ın Washington’a, görüşme için Amerikan uçağıyla gittiği oluyordu. Dolayısıyla iş baştan kayıp başlardı. Şimdi ise biz, ABD’ye hem yardım ediyorduk ve hem de uçağımız, merhum pehlivanımızın adını taşıyordu.
-Uçağın adının Koca Yusuf olmasının anlamı ne?
Koca Yusuf, 1.88 boyunda ve 138 kilo ağırlığındaydı. Türkiye’deki galibiyetlerinden başka yaptığı güreşlerle Avrupa’da da fırtına gibi esmişti. Bunun üzerine ABD’den de istendi. Amerikan şehirlerinde dünya şampiyonu dâhil önüne çıkan Amerikalıyı devirdi. Biriktirdiği altınlarla birlikte yurda dönerken bindiği Fransız bandıralı gemi, 4 Temmuz 1898’de Sable adası açıklarında bir İngiliz gemisiyle çarpışıp battı. Mürettebat ve yolcular da battılar. O kargaşa içinde Koca Yusuf Pehlivan’ın ölümüyle alâkalı rivayetler muhteliftir. Bizdeki yerleşik kanaat o şartlarda bile altınlarının gasbedilerek feci şekilde öldürüldüğü şeklindedir...
Devlet olmak, Devlet hafızası işte budur. Türkiye, 122 sene sonra bugün, o kazada işlenen cinayette verdiği 40 yaşındaki şehidini unutmadığını göstermiş oluyor. ABD’ye yardımı taşıyan uçağın Koca Yusuf adını taşıyor olmasıyla muhatap devlete şu denmiştir:
-O gün dalgaların kefen, ummanın mezar olduğu evladımın adını bugün senin semalarında da yaşatıyorum!..
Bir sivil,
Bir pehlivan, unutulmaz da,
Kuzey Irak’ta Güney Doğu’da, Kuzey Suriye’de şehîd düşen Mehmed’im, hiç unutulur mu? İki oğlundan birini veya biricik oğlunu şehid veren ey ak örtülü, ak sakallı mübarek ana-babalar, bilin ki kınalı kuzularınız, bir asır sonra bir ramazan günü kalbi yeniden millet olma şuur ve idrakiyle dolup-taşan bu milletin de evlâdıdır.
Kâinatın sahibi, kâinatın kitabında "sizin şer bildiğinizde hayr vardır" buyurmakta. Kâinatın Peygamberi de -aleyhisselam- " olanda hayr vardır!" buyurmakta.
Analarımız, babalarımız "Harb-i Umumî" demeyi bilmezlerdi. "I. Dünya Savaşı" demeyi ise hiç bilmezlerdi. Onlar, "Seferberlik" derlerdi.
Bu salgın,
Seferberlikte kaybettiklerimizi kazanmaya başlamamızın başlangıç noktası olacağa benziyor. Seferberlikte ilk kayıp, İtalyanlara karşı 1911’de Trablusgarb yani Libya olmuştu. Fark ediliyor olmalı; Libya’dan güzel haberleri geliyor. İsyancı Hafter’i destekleyen devletler kendi canlarının derdine düşünce Hafter ortada kaldı. Türkiye’nin dostu Feyiz Mustafa es Sarac ise Türkiye’den gelen askerî yardımlarla şimdi daha bir güçlü. Bu şu demektir: Akdeniz murdar olmayacak. Türkiye-Libya sahildârlığı bozulmayacak…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.