TÜRKİYE, RUSYA İLİŞKİLERİ

A -
A +

İşbu yazımızın başlığındaki münasebetler anlamında olan "ilişkiler" kelimesi için bir hayli düşündük. İlişkiler yerine "Türkiye-Rusya Dostluğu" demeyi isterdik. Ne var ki bütün iyi gelişme ve iki taraf için de iyi niyetli çabalara rağmen "dostluk" kelimesini hiç tereddüt etmeden kullanma safhasında değiliz. Adını zikrettiğimiz bu devletle münasebetlerimizin bir zorlama ve sıkıntı yaşamadan dostluğa kalbolması; evrilmesi samimi dileğimizdir.

Ruslar ve Türkler, Rusya ve Türkiye, tarihte birbirinin kanını çok dökmüş iki komşudur. Bizim bir imparatorluğu kaybetmemizin temel sebebi "93 Harbi" denen 1877/78 Türk Rus Harbidir. Onun öncesinde de 1853-56 Kırım Harbi vardır. Bu iki savaş, felaketimiz olmuştur. 1970’ler ise Rusya’nın Türkiye’ye ideoloji pazarlamaya çalıştığı bir başka felaket yıllarıdır. Bu kargaşa ve iç kavga yıllarında 5 bin gencimizi yok yere kaybettik.

Rusya ile düşmanlığımız, pahalı olduğu gibi dostluk arayışımız da pahalıya mal oldu. Ruslara hınçla "Moskof" dediğimiz imparatorluk hayatımızda onlarla yaptığımız çok sayıdaki vuruşma alt alta yazıldığında çeyrek asır tutmaktadır. Bilanço ise on binlerce şehîd ve gazidir. Bu manzara, mes’elenin düşmanlık yüzüdür.

Dostluk yüzüne gelince:

Rusya ile el sıkışmanın karşılığı olarak bir Başvekil ve iki Bakanı darağacına kaptırdık. DP İktidarının Başbakanı Adnan Menderes, Washington’dan eli boş dönüp de Ruslarla Aliağa Petrol Arıtma Tesisleriyle, İskenderun Demir ve Çelik Fabrikası için anlaşmaya varınca 27 Mayıs adlı kara gün gelip şafaklarımızı zehir etti. Bu satırların bir kısım okuyucumuza Sn. Erdoğan’ın New York’ta Sn. Biden ile görüşmeden dönmesini hatırlattığını tahmin ediyoruz. O görüşmeme elbette bir hesabın mahsulüdür. Allah, fırsat vermesin, benzetmesin ve ırak etsin ama devletlerarası münasebetler işte böylesi kaygan zemin ve kaypak ahlakta seyrediyor. Onun içindir ki "dış politikada ebedî dostluk ve ebedî düşmanlık olmaz!" deniyor.

27 Mayıs, Batı için Türkiye-Rusya dostluğunun inşasını engelleyen bir set ve sigorta oldu. 1960-70 ve bilhassa 1970-80 arası çılgın bir Rusya düşmanlığı kasırgası esip durdu. Telaffuz edilen komünizm idi ama hedef gösterilen ve fail olarak görülen Rusya’ydı.

Ruslarla ilk yakınlaşma ANAP ve Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde başladı. İlk adımlar bavul ticaretiyle atıldı. Böylece karşılıklı gidip gelen esnaf ve turizm hareketi başladı. Her iki taraf, diğer tarafın da insan olduğunu, adam yemediğini görmüş oldu.

Türkiye-Rusya ilişkileri, merhum Özal’ı takip eden sonraki dönemlerde gerilemedi. Hatta gözümüzü karartıp kışlarımızı bile Rus gazının insafına teslim ettik. Son senelerdeki münasebetlerimiz ise düne göre çok daha gelişmiş vaziyettedir. Bunda Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin şahsiyetlerinin büyük payı vardır. Ancak; bu bir talih olduğu kadar aynı zamanda talihsizliktir. Zira dostluklar, kişiler değil nizam, prensipler üzerine kurulur. Nitekim Sn. Putin dün Soçi’deki toplantı öncesi yaptığı açıklamada Sn. Erdoğan’ı kastederek "aramızda ihtilaflar olmuyor değil ama bunu ilgili kuruluşlarımız çözüyor" deme ihtiyacını hissetti. Ardından da Covid salgınına rağmen iki devlet arasındaki ticaret hacminin 9 ayda yüzde 50 arttığına, Türkiye’de 6,5 milyar dolar yatırım yaptıklarına temas etti. Lakin; O, bunları söylerken danışmanı Aleksandr Dugin, bilerek çam devirdi. "Türkiye, Kırım’ın Rus toprağı olduğunu tanısın, biz de KKTC’yi tanıyalım!" diyordu. Bu abes teklife elbette ki "hele siz önce tanıyın!" demeyeceğiz. Bu teklif, külliyen redde mahkûmdur. Çünkü KKTC ile Kırım’ı mukayese etmek için insanın ya tecrübesiz, ya kifayetsiz veya art niyetli olması gerekir. KKTC, kendi toprakları üzerinde yükselen bir devlettir. Kırım’da ise bir Rus işgali mevzubahistir.

Soçi’deki Erdoğan-Putin müzakereleri, Türkiye Cumhurbaşkanı açısından Sn. Biden’la görüşmeme rahatsızlığı sonrası ve yine Joe Biden’la gelecek günlerde görüşme öncesi yapılmıştır. İki liderin masasında, Kırım, Karabağ, Suriye’nin kuzeyi ve bilhassa İdlib ile Libya mes’eleleri mevcuttu. İdlib’de sivil halkın rejim tarafından vurulması ve Moskova’nın buna destek vermesi büyük sıkıntıdır. Kırım’da tam ihtilaftayız. Karabağ’da orta şeker bir durum var. Suriye’de ise devriyeler başta olmak üzere müşterek hareket için Soçi Mutabakatı hatırlatması yapıyoruz.

Görüldüğü gibi ortada bolca ihtilaf var. Bunlardan birinin infilakı anında dostluğu düşmanlığa çevirebilir. Nitekim yakın zaman önce Rus uçağının düşürülmesi ve Rus elçisinin katli bunun denemeleriydi. Acı gerçek şudur. Kırım’ın elden çıkması bir yana Rusya tarihî rüyası olarak Akdeniz’e inmiş, Suriye genel valiliği hâline gelmiş, bir pençesini de Libya’ya atmıştır. Dostluk bu şartlara göre kurulacak, gelişecek ve büyüyecektir. Asıl fedakârlık yapması gereken Moskova’dır. Nitekim Türkiye Cumhurbaşkanı, 2 saat 45 dakika süren toplantının ardından "Suriye mes’elesinin hâlli, Türkiye-Rusya münasebetlerine bağlıdır" dedi. Onun için Moskova, lider kim olursa olsun, tarihin getirdiği bu dostluk fırsatını elden kaçırmamaya azami dikkat sarf etmelidir. Mezar taşlarımıza Moskof düşmanlığı kazıdığımız yıllar çok arkada kalsın istiyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.