Türkiye’de çocukların %65’i geri zekâlı mı?

A -
A +
16 Ekim 1964 yılında Hürriyet gazetesinde “Türkiye’de Çocukların %65’i Geri Zekâlı” manşetiyle bir haber çıkmış.
Araştırmayı İstanbul Tıp Fakültesine bağlı “Çocuk Psikiyatri Enstitüsü” yapmış. Ve araştırma sonucuna göre geri zekâlılığın sebepleri de şöyle sıralanmış;
Çocukların iyi beslenememesi, sosyal ve iktisadi şartların kötülüğü ve cehalet.
Uzmanlar bu ilginç araştırma sonrasında bir açıklama yapmışlar ve şöyle demişler;
“Sebze yemekleri, domates ve marulun zekânın inkişafı için büyük rolü vardır. Anneler mümkün mertebe çocuklarını ekmekle değil, bunlarla doyurmalıdır!”
Sonraki yıllarda uzmanlar bu araştırmada çocukların zekâ seviyesinin nasıl ölçüldüğünü merak etmişler. Ve araştırmada kullanılan zekâ testine ulaşmışlar. Almanlardan alınan bu testi inceleyen uzmanlar, daha ilk sayfada ilginç bir soruyla karşılaşmışlar.
Sayfada, üzerinde tabak, çatal, kaşık gibi şeyler olan bir yemek masası fotoğrafı varmış. Soru da şuymuş;
“Bu sofrada eksik olan nedir?”
Bizim çocuklar sofraya bakıp hemen “ekmek” yazmışlar cevap kâğıdına.
Ama doğru cevap bıçakmış.
Buna benzer başka soruları da görünce, Aziz Nesin’i bile kıskandıran bu sonucun nasıl çıktığı anlaşılmış.
Tabii bu arada kültürel ögeler ve sosyoekonomik şartlardan bağımsız bir ölçme değerlendirme sisteminin nasıl çuvallayabileceği net bir şekilde ispat edilmiş.
56 yıl önce yapılan bu araştırma çok uç bir örnek tabii. Ama benzer araştırma sonuçlarına hâlâ rastlayabilmek mümkün.
Mesela Mozart dinleyen çocukların, dinlemeyenlere kıyasla daha zeki olduğunu ileri süren araştırmaları siz de duymuşsunuzdur mutlaka. Hatta gaza gelip, daha çocuk annesinin karnındayken klasik müzik seanslarına başlayan bir sürü insan var.
Evet, araştırma sonucu doğru. Ama biraz inceleme yapıldığında farklı bir durum ortaya çıkıyor.
Araştırmaya dâhil edilen ailelerin bir kısmı ekonomik olarak zayıf. Çocuklar zorlukla okula gönderiliyor. Evde tek kap yemek zor çıkıyor. Çocukların okul başarısı da genelde düşük.
Mozart dinleyen ailelerin ekonomik durumuysa diğerlerine kıyasla çok daha iyi. Bu evlerde genelde kütüphane var. Akşam yemeğinde en az dört çeşit yemek yeniyor. Aile her yaz yurt dışına tatile gidiyor. Çocuklar da özel okullarda okuyor ve akademik başarıları yüksek.
Bütün bunları da göz önüne aldığınız zaman zekâyla ilgili konunun Mozart’la çok da alakalı olmadığı anlaşılıyor.
Öyleyse şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; herhangi bir araştırma sonucunu sırf “bilimsel” diye hemen kabul etmemek lazım. Çünkü ölçme ve değerlendirme arasındaki köprü sağlam olmayınca, yapılan araştırmalar insanları yanıltabiliyor.
Hele araştırmanın konusu insansa, pozitivist paradigmanın değerden, kültürden ve bağlamdan bağımsız, genelleyici ve indirgeyici yöntemi hiç işe yaramıyor.
             ***
2023 eğitim vizyonunda geçen önemli bir cümle var. Orada şöyle diyor;
“Öğretim programlarının ülke sathında tek tip olarak uygulanmasından vazgeçilecek.”
Vazgeçilmeli zaten. Çünkü bir yandan, eğitim insanları hayata hazırlamalı diyoruz. Ama öğretim programlarını hazırlarken yaşanan hayatları hiç umursamıyoruz.
Okullara, devletin resmî ideolojisini halka aktarma rolü veren zihniyet hâlâ merkezî yönetimden yana. Ülkenin bölünmez bütünlüğü bölünecek diye korku içindeler.
Hâlbuki coğrafyadan, kültürden, değerlerden ve sosyolojik yapıdan bağımsız bir müfredat ölü demektir. Ve böyle bir müfredat ancak suni teneffüsle işlenir.
Hatta bırakın sosyolojik yapıyı falan, sofra kültürünü bile es geçen bir ölçmenin nasıl yanlış bir değerlendirmeye yol açtığı ortadadır.
Suni teneffüs ve kalp masajıyla müfredatlar sene sonuna yetişir belki ama ülkede doğru dürüst insan yetişmez.
Yetişenler de milleti zeki ve geri zekâlı olmak üzere ikiye ayırmaktan başka işe yaramaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.