İstifa ediyorum!

A -
A +

Sosyal medyada insanı işinden istifa etmeye azmettiren bazı videolar yayıldı son günlerde. Beş dakikalık bir gezintide en az beş tane “İşimden istifa ettim” videosu görüyorum. Bir yandan konuşuyorlar… Bir yandan da ağaçlıklı yollarda yürüyorlar, derin nefesler alıyorlar, arada bir gökyüzüne falan bakıyorlar.

 

Siz deyin içeriden yeni çıkmış mahkûm, ben diyeyim yıllar sonra ülkeye dönen gurbetçi… Videolarda öyle bir hava var. Altında da binlerce beğeni, yüzlerce kalp…

 

Birisi şöyle diyor mesela çimene oturmuş elindeki otla oynarken:

 

“Birilerinin projesini yetiştireceğim diye kendimi unuttum. İstifa ediyorum. Bu hayatta benden daha önemli bir şey yok. Artık anı yaşayacağım ve kendime odaklanacağım.”

 

Bu tür videoları seyrederken “Vay be! Helal olsun adama!” diyor insan kendi kendine. İçine tatlı bir istifa etme duygusu çörekleniyor. “Cesur bir adım, yeni bir başlangıç” falan gibi düşünceler beynini gıdıklıyor.

 

“Gerçekten de çok ihmal ettim kendimi bu ara” iç sesi eşliğinde, anlamsız bir özgürlük dürtüsü gerilmiş dudaklarını iki yandan çekiştiriyor.

 

     ***

 

Ama burada ufak bir problem var. O da şu: Sadece kendine odaklanan insan mutlu olamaz. Çünkü mutluluk tek kişilik bir tiyatro değildir. Hayatı güzelleştiren şey, başkalarının derdine ortak olmak, başkasının yüzünü güldürmektir.

 

Hangi işi yapıyor olursanız olun… Eğer sadece patronu değil, çevrenizdeki herkesi mutlu etmeye çalışmak için harcarsanız, mutlu olursunuz. Mesainiz anlam kazanır. Çalışırken hedefiniz evinize helal ekmek götürmekse, alnınızda biriken terlerin bir anlamı olur. Böyle bir hedefiniz yoksa, sadece nemlenirsiniz.

 

Yani eğer hayatta kendinizi aşan bir hedefiniz yoksa, gerçek mutluluğa ulaşamazsınız. Böyle bencil bir hayat tarzıyla istifa da etseniz rahatlayamazsınız.

 

Bu arada sadece iç sesinizi dinleyerek de bir yere varmak mümkün değil. Çünkü kendini fazla dinleyen insan bir süre sonra mide gurultusundan bile hayat felsefesi çıkarır. “Acaba varoluşsal bir boşluk mu, yoksa sadece acıktım mı?” diye düşünürken de kantarın topunu kaçırır.

 

Doktorlar da zaten bu yüzden “Kendinizi çok dinlemeyin” tavsiyesinde bulunur.

 

     ***

 

Hayatı neyin anlamlı kıldığını anlayabilmek için birçok örnek verilebilir aslında ama sadece sinemaya baksanız bile yeter. En etkileyici filmlerdeki kahramanlar, kendi keyfini bırakıp başkaları için savaşan tiplerdir.

 

Bu hikâye hep tutar. Çünkü seyirci sitemkâr bir bencil yerine, fedakâr bir kahraman görmek ister sahnede. Kahraman sadece kendisine odaklanırsa, seyircisi de sadece kendisi olur.

 

     ***

 

Öyleyse işin özeti şu: İnsan değer verdiği şeyler nispetinde değer kazanır. En çok değer verdiğiniz şey paraysa, kıymetiniz TL cinsinden hesaplanabilir mesela. Eğer kariyerse, uzmanlığınız kadar insan olursunuz. Yani değeriniz, değer verdiğiniz şeyin cinsiyle belirlenir.

 

Eğer insanlığın hayrına bir şey yapmaya çalışmıyorsanız, yaptığınız bütün işler boğaz tokluğunadır.

 

O yüzden eğer işten istifa edecekseniz, kendinize odaklanmak ve anı yaşamaktan başka bir hedefiniz olsun.

 

Mesela bakıma muhtaç aile büyüğünüze destek olmak için ayrılıyorsanız, helal olsun. İnsanlığa katkı sağlayacak akademik çalışmalar yapacaksanız, bravo.

 

Ama sırf “anı yaşamak için” dağ tepe gezip Instagram’a story atmayı planlıyorsanız, hiç kusura bakmayın!

 

Bu işin sorumlusu iş dünyası değil, sizin iç dünyanızdır.

 

 

 

Salih Uyan'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.