Komşularım bile "bahtsız kız" diyorlardı

A -
A +
"Bütün iş benim ellerime bakıyordu. Akranlarım çeyiz düzerken ben anama ve kardeşlerime bakıyordum. Kim bilir belki de benim için hayırlısı buydu ama gençlik işte bazen üzülüyorduk... Komşularımız bile bana "bahtsız kız!" diyordu..." Henüz onaltı yaşındaydım. Ne çok hayallerim vardı. En büyük hayalim öğretmen olmaktı. Kardeşimi okutmaktı. Kısmet değilmiş. İlkokulu ancak bitirebilmiştim. Bir yakınımızın tavsiyesiyle daktilo kursuna yazıldım. Üç ay sonra da kursu başarıyla tamamladım. O dönemlerde ilkokul mezunu ve daktilo bilen insanlar rahatlıkla iş bulabiliyordu. Ben de çok iyi bir yerde iş bulmuştum. Bu arada annem felç geçirdi. Benden başka da bakacak kimsesi yoktu. Hem annem hem kardeşlerim bakıma muhtaçtı. Hastanede anneme refakatçi oldum. Tam 28 gün hastanede kaldık. Henüz çocuk denecek yaşta Rabbimin verdiği sabırla anneme öyle özenerek baktım ki, hastane doktorları ve personeli bile takdir etmişti. Onca hasta arasında annem kısa zamanda iyileşmiş hatta ağır aksak da olsa yürümeye başlamıştı. Çok şükür derme çatma da olsa başımızı sokabileceğimiz bir gecekondumuz vardı. Tabii ne çamaşır makinemiz ne elektrik süpürgemiz mevcuttu. Bütün iş benim ellerime bakıyordu. Akranlarım çeyiz düzerken ben anama ve kardeşlerime bakıyordum. Kim bilir belki de benim için hayırlısı buydu ama gençlik işte bazen üzülüyorduk... Komşularımız bile bana "bahtsız kız!" diyordu. Her şeye rağmen anneme hizmet ettiğim için üzülmüyordum... Günler akıp gidiyordu. Annemin hastalığının üzerinden üç ay geçmişti. Anneciğim çok şükür hızla iyileşmiş ibadetlerini rahat bir şekilde yapmaya başlamıştı. Kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabiliyordu. Derken "onbir ayın sultanı" mübarek ramazan-ı şerife kavuşmuştuk. Anacığım "illa oruç tutacağım" diyordu. Ama aksatmadan alması gereken ilaçları vardı. Doktor mutlaka ilacını içmesini söylüyordu. Zar zor annemi ikna ettim. Sabah namazına kalkıyor, Kur'an-ı kerim okuyup tesbihatını yapıyor, yine de orucunu tutamadığı için çok üzülüyordu. Gecekonduda komşuluklar daha samimiydi. Şimdiki gibi ev dışı gösteriş iftarları pek yoktu. O sene çok yakınımızdaki bir komşumuzun ninesi gelmişti. Sivas'tan... Torunu davet etmiş. O da mübarek ramazan ayını burada onun yanında geçirecekti. Annemle o ninecik öyle bir anlaştılar ki, kısa zamanda birbiriyle "ahiret kardeşi" oldular. Biri diğerinden söz ederken artık "Ahret bacım" diyordu. İkisinin de başlarında beyaz tülbent, ellerinde tespih ibadetlerini yapıyor, sonra da kendilerince hoş bir sohbete dalıp gidiyorlardı. Zaman zaman kısa mesafeli yürüyüşlere de çıkıyorlardı. Ben ev işlerini yaparken bu iki ihtiyarın çocuksu konuşmalarına kulak misafiri oluyor, gülümsüyordum. Günler böyle geçip gidiyordu. Ramazan-ı şerifin onuncu güne girmiştik. Her zamanki gibi yine erken saatte uyanmıştım. Babam işe gitmişti. Annem ise yatağında yoktu. Yadırgamadım. Çünkü hep erken kalkar, bahçeye iner, kuş cıvıltılarıyla birlikte tesbih çekerdi. "Kuşlarla birlikte Rabbimi zikrediyorum" derdi. Evi toparladım. Bahçeye çıktım. Anneme göz attım. Yine yoktu. Dedim ki "Ahret bacısına gitmiş olmalı..." Aklıma hiç başka bir şey getiremiyordum. Biraz sonra annemin ilaç saati gelmişti. Artık annemi çağırmalıydım. Komşuya gittim bir koşu: -Zeliha Abla... Kız Zeliha Abla... -Ne oldu komşu? -Anneme bir seslensen de gelse... İlacını içme saati geldi de... -İyi de annen bizde yok ki. Ninem de yok. Ben de onları sizde sanıyordum. -Zeliha Abla bizde kimse yok!.. İkimiz birden şaşırmış, telaşlanmıştık. Ama en çok da ben... Annem nereye gitmiş olabilirdi ki?.. (Devamı yarın) > Rumuz: "Canım annem"-Ankara Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.