“Eyvah, vay yengenin hâline!..”

A -
A +
“O zaman yengemin sana karşı sevgisi muhabbeti yemeklerin lezzeti bir bambaşka olur...”
 
 
Bir gün abone çalışmasına Küçükköy'deki Cengiz Topel Caddesi'ne bıraktı arkadaş... İkindiye yakındı. Caddenin bir tarafından biz diğer tarafından bir başka arkadaş dükkânları ziyaret edip tanıtımımızı yaparak ilerlerken ne göreyim? Kaldırımda ağacın yarı gölgesinde taburede dört esnaf muhabbet ediyorlar. Yanlarında bir de boş tabure, önlerinde çayları var… Arkası bize dönük olan kısa kollu tişörtlü güçlü kuvvetli iri kıyım birisi. Yaklaştığımda gördüm ki boynu hafifçe de terli...
Yaklaştım habersizce… O ay abonelere hediye olarak vereceğimiz akupunkturu açıp boynuna dokundurmamla ne olduğumu anlamadım. Ama ne ara döndü de benim yakamdan yapıştıysa ayaklarım yerden kesildi... Ama bu sefer hatalıydım. Hiç sesimi çıkarmadım yere bırakmasını bekledim.
Siniri geçmemişti. Bir yandan boynunu eliyle ovuyor. Bir yandan “Boynuma niye çatal sapladın!” diyordu. Titreşimi öyle hissetmişti. Kendimizi tanıttık ama hâlâ kızgındı.
“Nedir sizden çektiğim yahu! Sen 7. kişisin bu saate kadar. Başka işiniz yok mu sizin?”
“Eyvah vay yengenin hâline” dedim.
“Ne oldu ki be adam?”
“Daha ne olsun? Her akşam bir sürü laf, azar. Hazırladığı yemeği beğenme. Nedir yengenin senin elinden çektiği!”
“Yahu sen nereden biliyorsun bizim evi? Bir kaza çıkacak elimden!”
Bir taraftan da elimde akupunktur cihazına bakıp “bana satmaya çalışma! Her gelen ‘yok şuna iyi geliyor yok buna iyi geliyor' diyor. Geç bunları da sen söyle bizim evi ne biliyorsun?”
Burada kendimde hiçbir şey olmadığını bilerek anlatacağım:
“Bu sinirli hırslı ve kızgınlıkla eve gittiğinde aynı bizim söylediğimiz gibi davranmıyor musun yengeme!”
“Doğru söylüyorsun her akşam bir patırtı bir gürültü gidiyor bizim evde.”
“Hah işte” dedim akupunktur cihazını göstererek “bu cihaz senin kızgınlığını sinirini 15 dakikada alır. Seni öyle bir hâle getirir ki pamuk gibi olursun. Evinde huzur bulursun.”
“Doğru mu söylüyorsun be adam?”
“Tabii ki doğru söylüyorum...”
O anda bize de bir çay ikram ettiler. “Yaz bir tane dükkânıma. Bir tane de evime gelsin” dedi. Yanındaki arkadaşlarını da yazdırarak orada 5 abone yazmamıza vesile oldu...
Teşekkür ederken dedim ki: “Dükkândaki gazeteyi akşam eve götürürsün yengem de okur eve ikinci gazeteyi istersen göndermeyeyim.” Bu sözüm ona güven verdi...
Bunlar istemekle olacak şeyler değildi sevda gerek sevmek gerekti… Oradan 4 abone ile ayrıldım...
            Rumuz: “Tegmn-e İbrahim”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.