Muhtarın gönül mesafesi!..

A -
A +
“Mehmet ne zamandır hiç aramıyordu. Acaba bir şey mi gelmişti çocukların başına?!.”
 
 
Muhtar kendi gözlemini dile getirmeye devam ediyordu:
“Bir de parfüm sıkıyorlar kazık gibi sertleşen saçları parlasın diye… Giyimleri kuşamları bir başka… Fukara Murat'ın giydiği parçalanmış pantolona gülerler de şehirde paçaları dizleri yırtık pantolonları giyerler. 'Bu nedir oğlum?' dediğinde de 'geri kafalı, cahil, modadan haberi yok’ diye lafı ağzına tıkarlar. Utanmasalar asıllarını inkâr edecekler...”
Hacer muhtarın düşüncesine katılmadı:
“İyi de gençler senin benim gibi giyinemezler ki... Şehrin de bir usulü var elbet. Köyde başka şehirde başka. Sonra gülerler adama gülerler!..”
“Hanım ben köydeki gibi giyinsinler demiyorum. Şanına soyuna, millete layık giyinsinler, diyorum. Öyle modaya özenip ecnebiler gibi giyinmeye ne gerek var?”
Bunları dinleyen delikanlının kafası bir muhtara bir Hacer'e döndü durdu. Muhtarın belli ki zoru vardı birisinden. Herkesi de aynısı sanıyordu. Şehre gidenlerin hepsinin değişeceğini düşünüyordu. Kim bilir belki de haklıydı...
O gece muhtar sabaha kadar uyuyamadı, bir sağa bir sola döndü durdu. Gözünü tavana kilitledi kendi kendine mırıldanırken:
“Ne etmeli de bu gençleri bu köyde tutmalı?” diye söyleniyordu… Ne var ki çaresi yoktu. Bunu kendi de biliyordu. Her şeye çare bulunabilirdi ama değişime çare yoktu…
Seher vakti kuşlar şakımaya, ağaçlar hışırdamaya tek tük nal sesleri duyulmaya başladı köyün yamaçlarından. Muhtar, hâlen köyden birer birer giden gençleri düşünüyordu. Yolcu etmeliydi gidenleri ama artık nasihat vermeyecekti hiçbirine… Zaten dinleyen de yoktu. Yaşlı kalbi gereksiz yere hicranla bulanıyordu… Öyle ya insan önemsenmek, lafı dinlenmek istiyordu. Hacer ahırdan henüz gelmemişti. Delikanlı hâlâ uyuyordu. Çay suyunu koydu muhtar, aç karnına bir tütün daha sararak sofaya oturdu. Doğmaya başlamış güneşin ışığında gökyüzüne dikti gözlerini… Horozlar, inekler de başlamıştı yeni güne öterek böğürerek…
“Sahi ya” dedi, içinden muhtar, oğlu Mehmet’in ne zamandır aramadığını düşündü? Ne zamandır hiç aramıyordu. Acaba bir şey mi gelmişti başlarına? Başka türlü insan anasını babasını aramaz mıydı? Bu hangi vicdana sığardı?
“İyisi mi öğleye doğru bir aramalı” dedi. Muhakkak sıkıntıları vardır, yoksa keyiflerinden değildir bu kadar gönül mesafesi” dedi…
            Salih Sezgen
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.