Duman dedemin sırdaşıydı...

A -
A +
 
“Duman, dedemin en vefalı dostuydu, rahmetli karısının armağanıydı, âdeta bir sırdaşıydı...”
 
Öyle titriyordu ki sesi. Ona üzülmemek imkânsızdı. Hatta ne yalan söyleyeyim orada ağlamadığım için kendimden utanmıştım. Annem bizden medet umarcasına yüzümüze baktı. Ne denirdi ki, ne diyebilirdik...
Duman, dedemin en vefalı dostuydu, rahmetli karısının armağanıydı, sırdaşıydı. Beraber üzüldük, içimiz parçalandı.
Evimizin karşısındaki tarlaya gömdü dedem onu. Bir süre kendine gelemedi tabii... Zaten zor konuşan adam iyice içine kapandı. Benimle bile konuşmadı uzun süre.
İnsan tabii üzülmüyor, telaşlanmıyor değil. Annem geceleri devamlı dedemin kapısını dinler oldu. Dedem bağa bahçeye giderken de “yalnız bırakmayın dedenizi” diyerek bizi arkasından gönderdi, gözcülük yaptırdı arkasından.
Dedem hiç evde duramaz oldu. Devamlı iş çıkardı başına. Sarıkları çakıp çitleri güçlendirdi. Arkları iyice derinleştirdi. Neredeyse içinden insan geçecek kadar oldu. Elma, armut, kiraz ne kadar meyve ağacı varsa dallarını budadı. Patates tarlalarına sarmaşık gibi dadanan ogvalo dedikleri zehirli otları kopardı.
İki üç günde bir ineği kaşağıladı, hayvana tımar bile vurdu. Akşamları ise namazı kılar, yemeğini yer derhâl odasına çekilirdi. İçeride ne yapar ne eder bilen yok. Kur'ân-ı kerim okuyup tespih çekiyordur derdi babam ama annem bir kere kapıyı dinlerken duymuş.
“Gizli gizli inliyor, hıçkırırken duydum” babamı. Hâliyle içi burkuldu babamın, daraldığında alnının ortasında beliren damar iyice şişti:
-Ne etmeli, dedi babam, bu böyle olmayacak?
Annem kararlıca baktı babamın gözlerine.
-Hastaneye götürsek ya, belki bir yararı olur.
Babama çaresizliğin verdiği sinir vurdu aniden:
“Aman sen de şimdi! Üzülünce hastaneye mi gidilir hiç. Belli ki çok severdi o köpeği garibim. Irahmetlik (rahmetli) anam bulup getirdi ya onu kapıya. Yaşlı yüreğinde Duman’ın yeri ayrı tabii, vefa duyuyor hayvana.
Hem ne diyeceğiz de de onu ikna edeceğiz sanıyorsun. Peşin söyleyeyim katiyen ikna olmaz hatta bir de sinirlenir. Sen hatırlamıyorsun herhâlde babamın sinirini. Biraz daha bekleyelim, muhakkak alışacaktır. İnsanoğlu nelere alışmıyor ki, buna da alışır.
-Öyle de ne bileyim, dedi annem, zayıf damarlı elleriyle alnını okşarken, içi gidiyor insanın, kaç yaşında adam...
         Salih Sezgen
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.