Bir mağdur lisan ve insan -1-

A -
A +
 
Muharebelerle boğuşan milletimizin salahiyet sahibi mahir(!) yöneticileri, yeni kurulan vatanımızın maarif sistemini şekillendirmiş, yeni bir eğitim hayatını nesillerimize ihsan etmişti. Ailelerimiz sefalet içindeydi. Vatanımızın mütehayyiz (seçkin, itibarlı) fertleri ya şehit olmuş ya da sükûta mahkûm bir hâldeydi. Mini mini bir çocuktum. İsmim İhsan'dı. Talebelik yıllarımı müşkül hayatın hengâmesiyle boğuşarak geçirmiş, bir üniversiteye adım atmıştım. Türkçe ilminde mütehassıs bir muallim olmak istiyordum. Çabuk çabuk geçti dört senem. Tamamen hâkim olmuştum Türkçeye. Hatıratıma mutabık kalarak geçirdiğim eğitim hayatımdan bahsedeyim:
Çok kıymetli mütehassıs hocalarımız; mühim fikirler, intibalar -affedersiniz izlenimler- aşılıyorlardı dimağlarımıza. Evet, her şeyi izleyecektik(!) Evvela kelimeler sözcük, mefhumlar kavram, terkipler sentez, eserler anlatı ve edebiyat yazınsal olmalıydı... Sala bindirip sele boğmalıydık sözcüklerimizi. Muhtevalar temlerle değişmeli, nispet ifadelerini imha etmeli ve hayallerimizi imgelerle yoğurmalıydık. Hikmetler didaktik bir saatti. Şekli ciheti muntazam eserler yapısalcı yapıtlara köle olmalıydı. Hocalarımızın söylev ve söylemleriyle nutkumuz tutuluyordu. Zira gurur, haysiyet, izzet ve şeref onurumuza dokunuyordu.
Sahi "sanat" kelimesi neden hâlâ imha edilememişti? Derhal yok etmeliydik. Pis istilacılar! Kuram varken nazariyenin ne hükmü, ne kıymeti vardı? Hüküm sözcüğü yüzünden hocam beni yargılamıştı. Hâkimlerin hükmünden korkumuz yoktu. Yargıçların yargısı ise tehlikeliydi. Korkulan durum varken tehlikenin dahi lafı edilemezdi. Hocalarımız çok haklıydı. Sınav ve ödev varken mülakat ve imtihan nasıl bir yobazlıktı?!. Mükâfatımız ödüllerimizdi. Özgünsel ve kişisel olacaktık...
Evet, evet behemehâl dişlerimizi söküp atmamız gerekiyordu. Ahenk, kafiye ve musiki köhneydi şiir için. Meğer ne kadar uyumlu, uyaklı ve melodili şiirlerimiz varmış? Şiirsellik olmadan bir aydın, bir dilbilimci, bir edebiyatçı pardon yazınsal anlatıcı olamazdık. Hocalarımız çok haklıydı. Münevverler nasıl aydınlatabilirdi bizi?
            Cüneyt Akçatepe
 
 
 
 
ŞİİR
 
        ANNEMİ GETİRİN
 
Atlastan yorganlar hardır batıyor,
Sanmayın bu bahtsız mutlu yatıyor,
Yokluğu ömrüme hicran katıyor.
   Kokusu varlığı merhemdir cana,
   Em olsun annemi getirin bana.
 
Ninniler söylesin, masal okusun,
Gönlüme sevgiyle huzur dokusun,
Uykuya dalarken öpsün dokunsun.
   Sevinçten uçalım düşte yan yana,
   Özledim annemi getirin bana.
 
Küçüğüm dikkat et üşütme desin,
Benimle süt içsin, bal börek yesin,
Varlığı can suyum gülmesi besin.
   Sırdaşım manolyam en kutlu ana,
   Durmayın annemi getirin bana.
 
Üstümü o örtsün bilmez açarsam,
Bir güzel haşlasın döküp kaçarsam,
Oyuncak vermesin atıp saçarsam.
   Desin ki ben geldim bakarım sana,
   Gam bitsin annemi getirin bana.
 
Hiç yemek ayırmam istesin yerim,
Şımarmam incitmem hep peki derim,
Ne elmas ne yakut onu isterim.
   Hasretten ağlarım hem yana yana,
   Sustursun, annemi getirin bana.
 
Dolaptan gizlice yemek aşırmam,
Uslandım sabrını üzmem taşırmam,
Yardımsız giyinir ters düz şaşırmam.
   Müjdemdir söyleyin canım insana,
   Haz duysun annemi getirin bana.
 
Kalbimde bir güldür hayat içimde,
Nefestir can verir her kez içim de,
Onsuz bir biçare yokum hiçim de.
   Sarsın da doyayım ben kana kana,
   Çok sevsin annemi getirin bana…
      Seyfettin Karamızrak
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.