Eski resimler -2-

A -
A +
Neydi o günler… Bu fotoğraf dükkânı nelere şahit olmuştu. Oğulları askeriyeye yerleşen tesettürlü anneler başı açık resim verecekti oğlunun kaydının yapılması için. Ağlayarak verilen pozlardaki gözlerin nemi bundandı o yıllarda aslında örtülü vesikalıkta başı açık kadınların sitemli ve kızgın bakışları.
Babası millî bayramlarda fotoğraf çekimine giderdi, çocuklarının gösterisini resimlemek isteyen anne babaların isteği ile zamanın dış mekân çekimi de bundan ibaretti, diye düşündü. Çoğu kez tek pozluk hakları olurdu resim çekinmek isteyenlerin. En güzel pozu vermeye çalışırlardı. Çünkü genelde tekrarı olmazdı, sınırlıydı pozlar, istendiği kadar harcanamazdı. 36’lık makara film demek en fazla 36 poz çekebileceksin o makaraya demekti. "Nereden nereye..." dedi hafif gülümserken.
Aslında babası haklıydı. Çoğu zaman Ufuk banyo ederdi fotoğrafları ve o fotoğraflarda ortaya çıkan mutluluğu, hüznü, kırgınlığı kendi çektiği yeni nesil fotoğraflarda bulamıyordu. O kadar mekânlar seçiliyor ama insanların yüzüne ifade veremiyordu. Düğün fotoğraf çekimlerinde eşler birbirine sarılıyor kucaklıyor binbir türlü sıra dışı poz veriyor ama o stüdyoda babasının çektiği resimlerdeki duyguyu insanların yüzüne yansıtamıyordu. Babasının resimlerinde insanlar heyecanlı ve mutlu bakıyordu bu, gözlerinden okunuyordu. Ama onun resimlerinde boş, bomboş ifadesiz. Gelişen teknoloji buna da çare bulur diye düşündü Ufuk. Hem bu zamanda şişmanlar zayıf, yaşlılar kendilerini gençleştirecek, yüzünde kırışıklık olanlar bunları yok edecek teknikler kullanmıyorlar mıydı resimlerinde? Gelişen teknoloji elbet resimlere de ifade yerleştirebilirdi. Ufuk, içinin rahatlamasıyla bir hafta sonra açılışı yapılacak stüdyonun hazırlıklarına devam etti...
Elindeki babasının antika değerindeki emektar fotoğraf makinesini de vitrinde dekor olarak kullanacaktı, birkaç siyah beyaz ama duygu dolu eski resimlerle beraber...
         Yasemin Bağcılar
 
 
 
ŞİİR
 
         Sen, ya da hiç!..
 
Giderken gülüşünü yanında götür.
Gamzelerin mezarımdır bilirsin.
Ne hatıran kalsın, ne de bir satır,
Unuttuğun varsa sonra alırsın…
 
Kapıyı çekince kitle iyice,
Evlatların olsun boylu boyunca,
Minareden salâları duyunca,
Bir Fatiha okur, sevap alırsın.
 
Hayat bağlamadı bizi bir türlü,
Ben garip bir kimse, sense kültürlü,
Ama o gülüşün bir başka türlü,
Sen, ben olsan, sana hayran kalırsın.
 
Yaradan Levh’ine yazmış ezelden,
Kaderini ayrı tutmuş güzelden,
İnsafa gelirse kalbin, tez elden,
Beni defnettiğin yerde bulursun.
 
            Mustafa Özkahraman
 
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
TABİAT: Arapça “tabia” kökünden gelmiş kelime olup birinci anlamı yaratılış, huy, karakter gibi anlamlardır. İkinci anlamı ise âlem ve içindekiler anlamındadır...
Günümüzde kullanılan "doğa" kelimesi aslında tabiat kelimesinin güncel hâli veya diğer söyleyişle uydurukça denilen yeni hâlidir...
Yakın geçmişti fen ve tabiat dersleri var iken burada tabiat, doğa anlamında kullanılırdı. Avrasya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Çelik, İmam-ı Şafi hazretlerinin “Bir kimse fıkıhla meşgul olursa derecesi artar, bir kimse edebiyat bilirse tabiatı nazikleşir, hesap bilirse görüşü genişler” buyurduğunu belirtir. Burada geçen “tabiat” kelimesi de karakteri huyu mizacı anlamındadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.