Demirtaş’a değil, vatandaşa yargı reformu

A -
A +
 
Cumhurbaşkanı yargı reformundan bahsedince yine PKK ve FETÖ’cüler umutlandı.
Bu ülkede adalet teröristlere lazım sanki!..
Oysa, yargının gerçek manada işlediği bir ülkede, bunun tam aksi olması gerekmez mi?
Elbette ama Kemal Kılıçdaroğlu gibi siyasilerin olduğu ülkede bunların konuşulmasına şaşmamak gerek…
En nihayetinde, 90’lı yıllarda Adalet Bakanlığı kadrosunu çeşitli örgütlere açmakla eleştirilen dönemin bakanı Mehmet Moğultay’ın, “Bu kadroları örgütüme vermeyip de MHP’ye mi verseydim? Refah’a mı verseydim?
Seyfi Oktay zamanında 2 bin civarında, benim zamanımda da bin hâkim alındı” itirafını unutmadık.
O Moğultay ki, Kılıçdaroğlu’nu da SSK Genel Müdürlüğüne taşıyan isimdi.
***
Buradan hareketle Kılıçdaroğlu’nun bugün ne istediğini anlamak mümkün…
Lakin yargı reformu denince Selahattin Demirtaş gibi terör örgütlerine yakın figürlerin öne konulması, adalet sistemimizde problem olmadığı anlamını taşımıyor.
En nihayetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan da yargı ile ilgili sıkıntıları ilk defa gündeme getirmiyor.
İki yıl önce Yargıtay’ın 150. Yıl Sempozyumu’nda yaptığı konuşmayı hatırlayın.
Ne diyordu;
“Eğer bir ülkede halk bunalmış ve ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hâle gelmişse oradaki yargı sisteminde sorun var demektir.
Yargının sebep olduğu adaletsizliğin telafisi yoktur.”
Demek ki, Erdoğan da bu ihtiyacı yeni görmüyor.
***
Evet, yargıda geçmişten gelen büyük problemler yumağı var.
Sadece kanun yazmak yetmiyor, iş dönüp dolaşıp ‘uygulayıcı’ makamda düğümleniyor.
Zaman zaman kamuoyuna yansıyan tuhaf kararlar, toplumda infial oluşturuyor –ki bunların bir kısmının iktidarı köşeye sıkıştırmak için kasıtlı alındığını düşünenlerdenim.
Keşke yargı bizde de hiçbir yerden etkilenmeden ve hiçbir amaç gütmeden, sadece adaleti sağlamak için çalışsa…
Fakat böyle olmadığını çarpıcı örneklerle görüyoruz.
Şimdi size bire bir şahit olduğum, daha önce de bu köşeden aktardığım çarpıcı bir örneği tekrar anlatayım...
***
Sene 2015.
Su firması sahibi Mustafa Murat Yılmaz, İstanbul Esenyurt’taki bayisi 70 bin TL’lik borcunu ödemeyince, teminat olarak gösterilen aracı bağlatıyor.
Bayi önce tehdit ediyor, iş adamına geri adım attıramayınca şeytani bir planla harekete geçiyor.
İntikam için tam da aracının bağlandığı tarihe, 2 milyon 300 bin avroluk sahte senet düzenliyor.
Senet dediysem, bildiğimiz şekilde değil…
Yırtık bir A4 parçası…
Mahkeme bu kâğıtla doğrudan icra takibi başlatarak, 5 gün içinde sahte senedin üzerindeki miktarın yatırılması için tebligat gönderiyor.
70 bin TL’lik alacağını kurtarmaya çalışırken 2 milyon 300 bin avroluk sahte borçla şoka uğrayan genç iş adamı, asıl şaşkınlığı itiraz için harekete geçtiğinde yaşıyor.
İcra mahkemesi, “İcranın durması için toplam meblağın yüzde 15’ini yatıracaksın” diyor.
Yani 345 bin avro artışla 2 milyon 645 bin avro.
Zaten belli ki, sahte senedi düzenleyen kanunları biliyor ve hesabını buna göre yapmış.
İş adamının beş gün içinde bu kadar nakit parayı bulup itiraz edemeyeceğini kestirmesi zor olmasa gerek…
​            ***
“Bir insan, 70 bin lira borcu için arabasını bağlatan kişiye, aynı gün (çuvallar dolusu para anlamına gelen) 2 milyon 300 bin avroyu sadece ortasından yırtılmış A4 kâğıdına yazılı bir belge karşılığında, hem de elden verir mi?” sorusunu es geçen icra hâkimi, mağdurun ‘Suçlandığım belgeyi görüp inceletmek istiyorum’ talebine de direniyor.
“O zaman siz inceletin, sahteciliği göreceksiniz” diyorlar, mahkeme geri çeviriyor.
Tabii bunlarla uğraşırken 5 günlük süre doluyor, iş adamının bütün mallarına, hesaplarına el konuyor.
​            ***
Karşı taraf ne yapacağını çok iyi biliyor…
İlk defa böyle bir hadise yaşayan iş adamı ise çaresiz…
Avukatlar bile sahte evrak üzerindeki meblağı görünce, davayı almak için milyon istiyor.
Suç duyurusuna rağmen yargı hızlı ilerlemeyince, iş adamı emekli kriminal uzmanlardan bir ekibe ulaşıyor.
Bunlar, o dönem Adli Tıpta bile olmayan cihazları almışlar.
Binbir emek, büyük masraflarla bu ekip çalışmaya başlıyor.
Savcı ikna ediliyor, onun huzurunda, İcra Mahkemesindeki evrakın incelenmesi sağlanıyor.
Günler süren incelemelerin sonunda, yarım A4 kâğıda düzenlenen sahte senetteki imzanın, iş adamının masasının üstündeki internet sözleşmesinden bire bir kopyalandığı belgeleniyor.
Hazırlanan rapor savcılığa veriliyor.
Savcının Adli Tıpta yaptırdığı incelemeden de benzer sonuç çıkınca, sahteciliğe karşı Ağır Ceza’da dolandırıcılık davası açılıyor.
​            ***
Normalde mevzunun burada kapanmış olması gerekir, değil mi?
Hayır…
Böyle olmuyor…
İcra Mahkemesi, “Ağır Ceza’da açılmış dava beni ilgilendirmez” diyor, süreci yürütmeye devam ediyor.
İcra hâkimi, evrakı aylar sonra Adli Tıp veya Emniyet Kriminal yerine, benzer teçhizatı olmayan bilirkişiye gönderiyor “Olabilir de, olmayabilir de” gibi bir rapor alıyor.
Bunu gerekçe gösterip, ‘ilk celsede’ (!) mağdurun aleyhine kararı çıkarıyor!
Hüküm doğru düzgün incelenmeden önce İstinaf Mahkemesine, oradan Yargıtay’a havale olurken, savcının, senedin sahteliği tespitiyle Bakırköy 12. Ağır Ceza’da açtığı dava da aynı akıbete uğruyor.
​İlk celsede beraat!
***
Düşünün, savcı aylarca yürütülen tetkikler sonucunda “hayatın akışına ters” durumu tespit edip dava açıyor ama ne fayda!..
Muhtemeldir ki, hâkimler o dava dosyasını açıp bakmıyor bile…
Kararların arkasında birileri var mı, yok mu, kimse sorgulayamıyor.
Eğer bu iş adamı Türkiye’de değil de, Almanya’da iş yapan birisi olsaydı ve başına böyle bir hadise gelseydi…
Senetteki sahteciliği ispatlamak için kendisi ekip kurmaya mı uğraşırdı, hemen savcılık mı harekete geçerdi?
Senedi düzenleyene dolandırıcılık davası açılmışken, İcra Mahkemesi “Bana ne?” diyebilir miydi?
Savcı kuvvetli dolandırıcılık şüphesi ile dava açınca, hemen ilk celsede aleyhte karar çıkar mıydı?
Yargı, ortada bu kadar bulgu varken, “Şu kadar parayı yatırıp itiraz etmezsen seni suçlu kabul ediyorum” der miydi?
Bu denli büyük bir mağduriyette, adalet bu kadar can sıkıcı işler miydi?
***
Bugüne gelelim…
Yargı reformu lazım mı?
Hem de çok elzem…
Lakin bu reform PKK, FETÖ teröristlerine değil, yukarıda anlattığım örnekte olduğu gibi, vatandaşa lazım.
Bununla birlikte, yargıdaki çürükleri ayıklamak da cabası.
Velhasıl…
Zor dostum, zor…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.