Kırkpınar, vatan ediniş destanıdır

A -
A +

 652. Kırkpınar Yağlı Güreşleri 5 Temmuz Cuma günü (yarın), Türk ordularının sefere çıktığı günde, 'er meydanı' denilen Sarayiçindeki çayırda başlıyor.

 Kırkpınar, Türkoğlu, Avrupa'yı vatan tutarken doğmuştur, bir vatan ediniş, yeryüzünü er meydanı kılış destanıdır. 
 Kırkpınar efsanesinde geçen mekân, şahıs ve olaylar tarihi ve coğrafi gerçeklerle birebir uyuşmaktadır. Bütün bunlar Kırkpınar'ın gerçek bir efsane olduğunu göstermektedir 
1354 yılında Şehzade Süleyman ve beraberindeki kırk alperen, yaptıkları sallarla Lapseki-Çardak'tan Gelibolu'ya geçtiler, burasını vatan eylediler ve fetihlerine Trakya içlerinde devam ettiler. Şehzade'nin vefatından sonra kardeşi Şehzade Murat, bayrağı devralarak yola devam etti.
Alperenler, her an savaşa hazır olabilmek için birbirleriyle güreş yapıyorlardı.
Hepsi güreşlerini ayırdığı halde Ali ile Selim bir türlü yenişemiyorlardı. Edirne yakınlarındaki Simovina köyünde, Arda nehrinin hemen yanında tekrar güreşe tutuştular. Güreşirken hayatlarını teslim ettiler, güreşmekten maksatları savaşa hazırlık olduğu için şehit kabul edildiler ve elbiseleriyle defnedildiler. 
Günler sonra buraya uğrayanlar bir de bakarlar ki, kırk tane pınar doğmuş. Bunu, arkadaşlarının Kırklar derecesine kavuştuğunun işareti sayarlar. Buraya "Kırklar Pınarı"  derler. Söylene söylene "Kırkpınar"  olur. 1361 yılında Edirne fethedilir. Şehit olan iki alperenin hatırasına güreşler yapmaya başladılar ve bu şekilde Kırkpınar doğdu. 
Şehzade Süleyman ve kırk arkadaşı alperendi. Alperenler kimdir? Alp, kuvvet, cesaret, fedakârlık, dayanıklılıkta ve her türlü silahları kullanmakta eşsiz, geçilmez, yiğit kişi demektir. Eren ise Allah-ü Teala'ya yakın, nefsi isteklerinden vazgeçmiş, başkalarının huzuru ve ebedi saadeti için yaşayan, her hareketiyle âlemlerin efendisi Hazreti Peygamberimize benzemeğe çalışan, evliya, hakiki insan demektir.
Alplik ve erenliğin bir kişide toplanmasıyla 'alperen' denilen insanlık güneşi yiğitler doğdu.
Ağa, güreşçilerin ve misafirlerin ev sahibidir, Kırkpınar'ın gerçek reisidir. Ancak bugün ağanın görevi semboliktir. Ağa; mal, makam, şeref, bilgi, güç gibi nimetlerin paylaşılmasını, paylaşılarak çoğaltılmasını temsil eder.
Yağlı güreşte asıl olan ustalık, bilgi, kuvvet, cesaret ve metanettir. Kilo ve yaş sınırlaması yoktur. Bileği ve yüreği güçlü 50 kiloluk 60 yaşındaki ihtiyar hak etmişse başta güreşebilir. Geleneksel yağlı güreşte, zaman sınırlaması yoktur. Bugün, güreşleri, planlanan zamanda bitirebilmek için zaman sınırlaması getirilmiştir.
 Yağlı güreşte, peşrev başlı başına bir destandır. Peşrev, Türk oğlunun vatan tutmak için Türkistan'dan Anadolu'ya, oradan da Avrupa'ya akışının ifadesidir, Türk oğlunun tarih macerasını anlatır.  Peşrev, Türk oğlunun sembolleri, 'ok, yay, at, kurt ve kartal'ın figürleriyle donatılmıştır.
Pehlivanlar, niçin dua ile er meydanına gönderilir? 
Türk askeri, cenge de bu şekilde gönderilir de onun için. Kırkpınar güreşleri, barış zamanında harbe hazırlığı, sahip bulunulan maddi-manevi değerlere sahip çıkmak için, madden ve manen güçlü olmayı sembolize ettiğinden, cenkteki bütün özellikler, yağlı güreşte de vardır.
Türk'ün hayatında, davul-zurna üç yerde çalınır: Düğün, savaş ve güreşte. Savaş, sahip olunan güzelliklerin düşmana karşı savunulmasıdır. Güreş ise, nefis, şeytan ve kötü arkadaşla (çevreyle) savaşa hazırlıktır. Düğün ise her iki savaşa başlangıçtır. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.