Tanıtım ve Dünya Güreş Şampiyonası

A -
A +

Dünya Güreş Şampiyonası İstanbul'da başladı ve bitti, başlayan her şeyin bitmesi gibi... Asıl olan, bitenin bitmeyen ebedi güzelliğe vesile olabilmesi... Ben güreşe kültür kapısından gireyim. Kültür ve Turizm Bakanlığının yaptığı araştırma tanıtımla ilgili çok ilginç bilgiler veriyor. Yapılan araştırmaya göre Türkiye'yi ziyaret eden Hollandalılar "lüks, güvenli ve hoşgörülü bir ülke" olarak tanımlıyor, ziyaret etmeyenler bunun tersini düşünüyor. Hiç görmeyen Fransızlar Türkiye'yi bir "Arap ülkesi" olarak algılarken, Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşları ise "Avrupalı" olarak tanımlıyor. Danimarkalıların Türkiye'yi ziyaret edenlerinin yarısı ülkeden güzel hatıralarla ayrılıyor. Hemen hemen bütün ülke vatandaşları aynı şeyi söylüyorlar, "Türkiye'yi ziyaret ettikten, gördükten sonra düşüncelerimiz iyi yönde değişti" diyorlar. Hangi Türkiye'yi gördükten sonra? Bugünkü Türkiye'yi... Turistlere bir şeyler satmak için anlatılmaz şekilde sataşıldığı, hayvani duygularla taciz edildiği, terör, menfi haberlerin akıl almaz şekilde abartıldığı, İslamiyet'le ilgili olanların ise dışarıda ve içerde değiştirilerek verildiği memleketimizi... İnsan düşünmeden edemiyor. Ya seyyahların rüya ülke gibi anlattıkları Osmanlı Türkiye'sini görselerdi ne derlerdi ne yaparlardı acaba? Asrımızda imaj, zihin savaşı en acımasızca şekilde yürütülüyor. Yazılı, görsel ve dijital medya, iletişim araçları da bunun atom silahlarından çok daha tehlikeli aracı. Bizim ne olduğumuz değil, bizden bahsedildiğinde zihinlerde neyin uyandığını önemli. Ne yazık ki günümüzde Müslüman deyince zihne, akla terörizm, kan, sefalet, fakirlik, kanlı kılıçlar, canlı bombalar akla geliyor. İçimizdeki ve dışımızdaki bütün bu menfi etkilere rağmen, memleketimize gelenlerin hakkımızdaki görüşlerinin iyi yönde değişmesi sevindirici. Yüz yılı aşkın manevi yapımız akıl almaz şekilde tahrip edilmesine rağmen bu nasıl gerçekleşiyor? İmajımız Avrupa'da o kadar kötü ki memleketimizi görenler, "Yahu bunlar o kadar kötü değilmiş" diyorlar. İkincisi de her şeye rağmen ayakta kalan, genlerimize işleyen misafirperverlik, garibin yardımına koşmak gibi insani hasletlerimiz gülen yüzümüz oluyor. Bütün bunları niçin mi yazdık? Güreş Federasyonu Başkanı Bekir Çeker, bu organizasyon için çok çalıştıklarını, güreşçilerden altın madalya beklediklerini söylemişti, istenilen kadar da olmasa altın madalya çıkardık. Daha önce de yazmıştım. "Altına endeksli spor", "devletlerin birbirine karşı hava atma, psikolojik savaş vesilesi olan altın madalya sayısı ve bunu çoğaltmak için her türlü devlet desteğinin verildiği spor görüşü", "başarının alınan altın madalya ölçüldüğü spor anlayışı", spor ruhunu, tuz ruhuna döndürdü. "Kişinin maddi-manevi güçlü olması, ahlaken gelişmesi için yapılan düzenli hareket ve yarışmalar" tarifine girmiyor günümüzde milletlerarası yapılan spor. Sporda sarı (madalya) ve yeşil (dolar) yarış ediyor, başarınca utanmayı temsil eden kırmızıya zerre kadar yer kalmadı. Ne yazık ki ata sporumuz güreş için de aynı şeyler geçerli. Bu sporumuzun geleneksel yapısı ve gayesi tamamen unutuldu, gözler sarı ve yeşilden bir an olsun ayrılmıyor. Artık spor organizasyonlarına ve alınan madalyalara işte bu sebeplerden 'tanıtım' gözüyle bakmağa çalışıyorum. Bizimkisi de züğürt tesellisi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.