105. yılında 23 Nisan kutlu olsun!

A -
A +

Yüz beş yıl önce bugün TBMM açıldı. Milletin temsilcilerini bünyesinde barındıran TBMM Millî Mücadele’yi yürüttü. Savaştan sonra ülke mutlak monarşiden anayasal monarşiye doğru yürümekte olan bir siyasî sistemin iki kademede demokratik cumhuriyete dönüşeceği bir sürece girdi.

 

Resmî anma ve kutlama törenlerinde 23 Nisan’da egemenliğin padişahtan millete geçtiği söylenir. Buna 23 Nisan’ın çağdaşlaşma yolunda atılan bir adım olduğu da eklenir. Ne var ki, TBMM Ankara’da toplandığında egemenlik mutlak anlamda padişaha ait değildi. Yetkileri bir süredir istikrarlı biçimde azalmakta olan padişah egemenliği bir taraftan Heyet-i Vükela diğer taraftan Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan’dan oluşan iki kanatlı parlamento ile paylaşmaktaydı. Takvimler 1920’yi gösterdiğinde, padişah egemenliğin tek sahibi olmaktan uzaktı, sadece egemenliğin ortaklarından biriydi. Çağdaşlaşma ise büyük ölçüde yanlış anlaşıldı ve toplumu Batı kültürü taklitçiliğinin ağır bastığı, tepeden inme ve baskıya dayanan bir değiştirme ve dönüştürme sürecine dönüştü.

 

İstiklal Harbi’nin kazanılmasından ve 29 Ekim 1923’te cumhuriyete geçildiğinin ilan edilmesinden sonra, Rousseau’ya ait olan “egemenlik millete aittir” sözü de kullanılarak, egemenliğin artık millete ait olduğu ve millet tarafından kullanılacağı yolunda bir siyasal söylem geliştirildi. Ancak, bunun nasıl olacağı belli değildi ve egemenliğin gerçekten halka ait olması için hiçbir mekanizma kurulmadı. Yani egemenlik tek parti cumhuriyetinde fiiliyatta hiçbir biçimde halka ait olmadı. Siyasî rekabeti dışlayan, iktidarın demokratik seçimlerle belirlenmediği, milletvekillerinin doğrudan halk tarafından seçilmediği, milletin değil egemenlerin tercih ve kararlarının her alanda hâkim olduğu bir siyasî rejim kuruldu.

 

Bu süreçte bir ulus devlet kurma projesi ile bir tür kültürel Batı taklitçiliğine dayanan bir modernleşme projesi birbirine eklendi. Mutlak iktidar, modernleşme projesinin aracına çevrilerek meşrulaştırılmaya çalışıldı. Bütün yetkiler ve güç merkezileşti. Toplumsal hayata bazı bakımlardan klasik totaliter rejimlerdekileri aşan ölçülerde müdahaleler görüldü. Toplumun diline, dinine, kıyafetine karışıldı. 29 Ekim 1923’te cumhuriyet resmen ilan edilmiş olmasına rağmen ortaya çıkan rejim demokratik olmaktan uzaktı; anti demokratik, yarı otoriter, yarı totaliter bir cumhuriyetti.

 

1940’lı yıların ortalarına ulaşıldığında tek parti diktatörlüğünün siyasî ve toplumsal projesi sürdürülemez hâle gelmişti. Rejim hem temel hak ve hürriyetleri büyük ölçüde yok etmiş hem de ekonomik bakımdan çok başarısız olmuştu. Milletin beka ve refah mücadelesine katkı sunmamakta, engel olmaktaydı. Rejimin değişmesi mukadderdi. İç ve dış şartlar ülkeyi demokrasiye doğru sürüklemekteydi. Neyse ki Millî Şef İnönü demokrasiye geçme sözünü tuttu veya tutmak zorunda kaldı. Bu, muhtemel bir iç savaşı önledi ve 1945’te başlayan bir dönüşüm süreciyle Türkiye tek parti diktatörlüğünden çok partili hayata döndü ve demokrasiye geçti.

 

14 Mayıs 1950’de Türkiye’ye sadece demokrasi gelmedi, cumhuriyet de kelimenin gerçek ve doğru anlamında kuruldu. Önceki yıllarda cumhuriyet retoriğinin kullanılması kulak alışkanlığı ve aşinalık oluşturması bakımından cumhuriyetin doğmasına katkıda bulunmuş olabilir, ama demokratik cumhuriyeti asıl var edenler demokrasiyi de var eden siyasilerdi, yani bir ölçüde İnönü ve çok daha büyük ölçüde Menderes ve arkadaşlarıydı. Bu sayede egemenlik de kendi kendini atayan şeflerden millete geçmeye başladı. O günden beridir düşe kalka da olsa Türkiye demokrasi yolunda ilerlemeye çalışıyor.

 

23 Nisan mühim bir gün, anılmayı ve kutlanmayı hak ediyor. Ancak, bunu yaparken iki şeye dikkat etmek şart. İlki açılanın bir kurum olduğunu unutmamak ve tarihî kişileri ve kişilikleri değil kurumu öne çıkarmak. İkincisi, anma ve kutlama törenlerini aklı, zekâyı, düşünme ve muhakeme etme yeteneğini felç eden bir kişi kültünün aracına dönüştürmemek.

 

 

 

Atilla Yayla'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Ali23 Nisan 2025 12:31

Ayrıca, 23 Nisan -ilk halinde olduğu gibi- yalnızca Milli Egemenlik Bayramı olmalı, Çocuk Bayramı olarak ise ayrı bir gün belirlenmeli (Örneğin, Çocuk Esirgeme Kurumu'nun kuruluş tarihi Çocuk Bayramı olarak ilan edilebilir).

yaşar ölmez23 Nisan 2025 11:54

ilgiyle ve on yıllardır takip ediyor, sizi kutluyorum.

yaşar ölmez23 Nisan 2025 11:52

hocam,düşünceleriniz benim için ufuk açıcıdır,takriben sizi uzun zamandır takip ediyor ve duruşunuz ve omurgalı oluşunuz önünde şükranlarımı sunuyorum.