Tasfiye hesaplarının incelenmesinde yetki

A -
A +

Yaşanan ekonomik sıkıntıların da etkisi ile kapanan işyerlerinin sayısı giderek artmıştır. Özellikle yeterli ticari faaliyet olmamasına karşılık, işyerlerinin yüklendiği sabit giderler ve kazanca bağlı olmaksızın ödenen hayat standardı adlı götürü gelir vergisi, bir çok firmayı kapanışa ve mükellefiyeti sildirmeye yöneltmektedir. Kapanış fert firmaları için nispeten kolay ise de, sermaye şirketleri için belli bir tasfiye sürecinden geçmeyi gerektirmektedir. Bu ortamda, herhalde köşemize ayırabileceğimiz en iyi konu da, tasfiye olacaktır. Ticaret Hukuku yönünden tasfiye, tüzel kişiliği haiz ticaret şirketlerinin fesih ve infisahı üzerine, şirket mevcutlarının, alacaklarının ve borçlarının tayin ve tespiti ile alacakların tahsil, mevcutların nakde çevrilerek borçların ödenmesini ve geri kalanın ortaklara kanun ve ana sözleşme hükümleri çerçevesinde dağıtılması yolundaki işlemler bütünüdür. Özellikle sermaye şirketlerinde tasfiyeye giriş, şirketin unvanının değişmesine (unvanın başına "tasfiye halinde" ibaresi eklenir.) ve şirketin ticari ehliyetinin sadece tasfiyeye yönelik işlemlerle sınırlanmasına yol açar. Bir başka anlatımla, tasfiyeye giren bir şirket, ancak yukarıda açıkladığımız tasfiye amacına yönelik işlemler yapabilir. Ancak şirketin ehliyet ve konusundaki bu sınırlama tasfiyeye girmeden önce yapılmış sözleşmelerden doğan borçların veya taahhütlerin ifasına engel değildir. Tasfiye haline, yetkili organın (anonim şirketlerde genel kurul, limited şirketlerde ortaklar kurulu), kanunla öngörülmüş nisaplarla alacağı tasfiye kararının ticaret sicil memurluğuna tescili ile girilir. Tasfiye haline giren şirketlerde yönetim ve temsil yetkileri, -anılan yetkili kurullarca seçilen ve tescil olunan- tasfiye memuruna geçer. Tasfiye memuru, anonim şiretlerde yönetim kurulu veya bir üyesi yahut limited şirketlerde mevcut müdür olabileceği gibi bunların dışında ve hatta şirkete ortak dahi olmayan bir kişi de olabilir. Tasfiye memuru, tasfiye işlemlerine önce tasfiye bilançosu hazırlamakla başlar. Tasfiye haline girildiğinin, vergi idaresine de bildirilmesi zorunludur. Zira, tasfiyeye giriş ile şirketin bir hesap dönemi sona erer, yeni ve bir kıst hesap dönemi ortaya çıkar. Bundan sonra yıllık vergilendirme dönemleri yine devam eder. Tasfiyenin sonundaki dönem de yine, zorunlu olarak kıst olacaktır. Örneğin, 25 Mayıs tarihinde tasfiyeye giren bir sermaye şirketi için, son vergilendirme dönemi, 1 Ocak-24 Mayıs olacak, 25 Mayıs-31 Aralık dönemi ise tasfiye halindeki şirketin ayrı ve ilk vergilendirme dönemi olarak kabul edilecektir. Bundan sonra yine, tasfiyenin birkaç yıl sürdüğü hallerde, tasfiye sona erinceye kadar her bir takvim yılı ayrı bir vergilendirme dönemi olarak kabul edilecektir. Zamanaşımı yönünden, tasfiye bir bütün olarak kabul edilir ve bu bütün tasfiyede geçen dönemler için tahakkuk zamanaşımı, tasfiyenin bitimi ile birlikte başlar. Tasfiye memurları, kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergileri ödemeden veya bu vergilerle diğer itirazlı tarhiyat için karşılık ayırmadan, tasfiye bakiyesini ortaklara paylaştıramazlar. Aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar. Tasfiye memurları, tasfiyenin bitişinde tasfiye beyannamesini vergi idaresine vermekle birlikte, tasfiye işlemlerinin vergi bakımından incelenmesini de bir yazı ile isterler. Bu yazının verilmesinden itibaren en geç bir ay içinde, vergi idaresi tarafından incelemeye başlanılması gerekir. Bu incelemenin kim tarafından yapılacağı hususunda Maliye Bakanlığı, 1995 yılında yayınladığı bir iç genelge ile tasfiyesini tamamlayan şirketlerin sermaye tutarlarına göre rakkamsal ölçütler getirerek bir düzenleme yapmıştı. Bu düzenleme zamanında, tasfiye kararının alındığı dönem başında kayıtlı sermayesi toplamı 30 milyar lirayı aşmayanlar vergi denetmenleri tarafından, aşanlar ise merkezi inceleme elemanları tarafından incelenmekteydi. Ancak bakanlık, bu rakamların enflasyonun etkisi ile değerini yitirmesi sebebiyle yeni bir düzenleme yapmıştır. 2000/15 sayılı Vergi Denetimi ve Koordinasyonu İç Genelgesi ile yapılan bu düzenlemede, sermaye ölçütü yerine, tasfiye dönemindeki aktif değerler toplamından hareket edilerek, buna göre inceleme yetkileri belirlenmiştir. 14.12.2000 tarihli anılan İç Genelge ile getirilen düzenlemeye göre, tasfiye kararının alındığı döneme ilişkin bilançoların aktif toplamı; - 20 milyar liraya kadar olanların vergi dairesi müdürlerince, - 20 milyar liradan 100 milyar liraya kadar olanların vergi denetmenlerince, - 100 milyar liranın üzerinde olanların ise merkezi denetim elemanları tarafından incelenecektir. Vergi idaresinin bir aylık sürede tasfiye hesaplarını incelemeye başlaması, özellikle tasfiye memurunun sorumluluğu açısından önem taşımaktadır. Zira bu bir aylık sürenin geçmesinden sonra incelemeye başlanılması halinde, artık tasfiye memurunun bir sorumluluğuna gidilemez. Ancak gerek Kurumlar Vergisi Kanununda gerekse Vergi Usul Kanununda "incelemeye başlama" kavramının ne olduğu açıklanmamıştır. Bu sebeple, bu gibi durumlarda, incelemeye başlamaktan maksadın, fiilen incelemeye başlanılması şeklinde anlaşılması gerekir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.