Özellikle, son dönemde, herkes bol bol lâf üretiyor, akıl satıyor, kurtuluş reçeteleri tavsiye ediyor. Halbuki, devir konuşmak değil, icraat devridir. Ankara yönetimi, zaten yeterince lâf üretmekte, zamanı israf etmektedir. Her gün yeni bir gündem maddesi devreye sokulmaktadır. Ancak, başkasını tenkid etmeden önce, iğneyi kendimize batırmamız gerekir. Acaba, ne kadar samimi ve dürüst davranmaktayız? Ülke için, ne kadar fedâkarlığa katlanmaktayız? Yoksa, hep kendimizi düşünmekte, yükü başkalarının sırtına mı yüklemekteyiz? 1- Müsrif miyiz, tutumlu mu? Neyi tasarruflu kullanıyoruz? Elektriği mi; suyu mu; ekmeği mi; telefonu mu (hele şu cep telefonu çılgınlığı); benzini mi (yollar araba ile tıkalı. Her araçta tek kişi bulunmakta.); yiyecek ve giyecekleri mi; (en değerli varlığımız) zamanı mı (zaman plânlaması yapan kaç kişi vardır? Ziyaretler için randevu alıyor, çok oturmuyor, lâfı kısa kesiyor muyuz?); sağlığımızı mı (nedir bu içki, sigara, kumar salgını? Nedir, bu uyuşturucu tehlikesi?), tutumlu bir şekilde tüketiyoruz? 2- Evlerimiz mobilya dolu. Her şeyden fazla fazla mevcut. Nerede ise, tuvaletlere bile renkli televizyon koyacağız. Eşyadan insanlara yer kalmamış durumda. 3- Nedir, bu visakart çılgınlığı? Hesapsız tüketim hevesi? 4- Nişan, nikah, düğün, sünnet törenleri, ayrı ayrı yıkımlar. Başkalarına gösteriş yapmak uğruna, yüklenilen borçlar, yapılan israflar. 5- Hele çevre israfı. Kirletilen havamız, su kaynaklarımız. Yakılan, tahrip edilen ormanlarımız. Perişan edilen faunamız. Çölleşen, erozyon afeti ile yüzyüze kalan vatanımız. Bir türlü gereği gibi işletilmeyen ve nedense özelleştirilmeyen madenlerimiz. Belediyelere satılmak, rantabl olarak değerlendirmek yerine, gecekondu mafyasının tasallutlarına peşkeş çekilen hazine arazilerimiz. 6- Ciddi araştırmalara, fizibilite raporlarına dayanmayan; sadece popülist politika hedefine yönelik harcamalar. İşe yaramayan hava alanları. Kullanılmayan binalar. Yarım kalmış binlerce iş. Havaya giden, savrulan, ihale mafyasına sunulan büyük kaynaklar. 7- Bir türlü gerçekleştirilmeyen "milli tarım plânı" Nüfusunun yarısı tarımda çalışan (ki bu oran OECD ülkelerinde %1,5 dur), ancak gelişmiş ülkelere göre çok çok az üreten bir Türkiye. Her yıl, (hepimizin sırtından) tarıma aktarılan aslında belirli ağaların ve holdinglerin cebine akan) 9 milyar dolara yakın kaynak. Dünya standartlarının çok çok üzerindeki fiyatlarla teşvik edilen verimsizlik. Sadece köylü nüfusun oylarını çalmak için uygulanan teşvik ve sübvansiyon politikaları, hiç hatıra gelmeyen verimlilik kavramı. Tam anlamı ile bir vergi bağışıklığı. 8- Yandaşlara peşkeş çekilen kamu bankaları kaynakları. İhale kayırmaları. Çürük binalar. İnanılmaz kadro yağması. (Bugün için KİT'lerde 450 bin işçi çalışmaktadır. 200 bininin emekliliği gelmiştir. Hemen emekli edilebilir. Kimsenin de itiraz hakkı olamaz. Zira, aldıkları kıdem tazminatı bile servet tutarında olmaktadır. Kaldı ki, sırtımızda yük olmaya, bizi sömürmeye ne hakları vardır?) (Bu yetmiyormuş gibi, bir de "İş Güvenliği Yasası" gündeme getirilmiyor mu? Yine, SSK'nın israf ve suiistimalleri önlenmiyor diye, devamlı yükseltilen prim tutarları.) (Peki, ama, bu popülist politikaya halkımız hayır mı demektedir? Kendisine verilen rüşvetleri red mi etmektedir? İtiraz mı etmektedir? Devamlı olarak tayin/terfi/torpil/ iş takibi talebinde bulunmamakta mıdır? Kamu mallarını ne kadar korumaktayız? Şehir eşkıyalarına, Afrika çekirgelerine karşı mı çıkmaktayız? Çarpık şehirleşmeye, gecekondulaşmaya karşı mı koymaktayız? Şehri güzelleştirmeye, temiz tutmaya gayret mi etmekteyiz?) 9- Nedir bu lüks tüketim, lüks oto, yazlık çılgınlığı? Hiç başkalarını düşünüyor, onlar için yatırım yapmayı, istihdam imkânları açmayı düşünüyor muyuz? Vergimizi ödüyor muyuz? Fakir fukarayı hiç hatırlıyor muyuz? Zekat, sadaka, yardım, vb. kavramlara ne kadar aşinayız? Ahde vefa, işçi hakkı, haram-helâl, borca sadakat, kul ve saçı bitmemiş yetim hakkı, verimlilik, şükretmek, haset etmemek, paylaşmak, başkalarını mutlu ederek huzur duymak, vb. hasletlere ne kadar yakınız? Dulları, yetimleri, yaşlıları, ne kadar hatırlıyor, araştırıyor ve yardımcı oluyoruz? Normal kârla yetiniyor muyuz? Gereksiz zam yapmaktan, hileden, ihtikârdan, aşırı kâr hırsından, kalitesiz mal ve hizmet arzetmekten, (titiz biçimde) uzak duruyor muyuz? Her topluluk, lâyık olduğu yönetim ile idare edilir. Bu açıdan, önce kendimizi düzeltecek, görevlerimizi yerine getirecek, sonra talepte bulunmak ve tenkid etmek hakkına sahip olacağız.