Yine Köy Hizmetleri...

A -
A +

Birkaç hafta önce, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün durumunu ortaya koyan bir yazı yazmıştım. Kendilerini, devamlı olarak izlediğim; yazılarını büyük bir zevkle okuduğum; örnek olarak gösterdiğim; iki değerli kalem (Gürbüz AZAK Ağabeyim ile Sn. Gülây Göktürk), bu yazıdan alıntı yapmak nezaketini gösterdiler. Kendi sütunlarında da, bu israf, bu kayırma, bu popülist politika örneğini dile getirdiler. (Elbette, bu benim için, büyük bir onur olmuştur.) Bu arada, (kartel medyasının pohpohlamasına fazla alışan) mevcut koalisyondan ve (bugüne kadar pek tenkide alışmamış bulunan) sendikadan (Türkiye Yol-İş Sendikası) cevaplar geldi. 1- Sayın bakan, Köy Hizmetlerinde, geçici kadrodan daimiye alınan işçi sayısının 40 bin değil, 30 bin olduğunu ifade etmektedir. Doğrudur. (İlgili gazete kupürünü buldum.) Alınan kadro sayısı 47 bin 571. Bunun; 30 bini Köy Hizmetleri, 5490'ı Tarım ve Köy İşleri Bakanlığında, 7320'si (yine bir verimsiz kurum olan) Devlet Su İşlerinde, 5562'si de Orman Bakanlığında kullanılmış. Yani, değişen bir şey yok. Biz 40 bin demiştik, meğer 47 binmiş. 2- Sendikanın Genel Sekreteri ile Genel Mevzuat Sekreteri'nin imzası ile gelen; "Köy Hizmetleri Türkiye'nin Kırsal Kalkınmasının Mimarıdır" başlıklı yazı ise, bizim iddialarımıza cevap olmaktan çok uzak. Tarihi ve hukuki açıklamaları ihtiva ediyor. Bol bol demagoji yapılıyor. Farklı düşünenler "özelleştirmeci zihniyet mensubu" olarak suçlanıyor. Bu arada, klâsik "politik ve ideolojik" cümleler sıralanıyor. a) Şahsen özelleştirmeci zihniyet sahibi olmaktan gurur duymaktayım. Zira, bunun mevcut İsraf/rüşvet/sömürü/Devlet kaynaklarını yandaşlara peşkeş çekme/verimsizlik/baskıcı/çıkarcı/anti demokratik sisteme karşı çıkmak anlamı taşıdığının idraki içindeyim. Kamu kesiminde çalışanlar verimsizdir. 450 bin kişiye, çalışmadan para ödenecek diye, Türk ekonomisi batırılmaktadır ve batırılmıştır da. Elbette, bu çarpık düzenden beslenenler (sendikalar dahil) karşı çıkmazlar. Nasıl olsa, Türk halkı da suskun ve susturulmuş. Medyanın büyük bölümünün de hesabı, zaten farklı. Mevcut partiler, zaten, bu işin en büyük günahkârları. Yıllardır, devamlı olarak popülizm yaptılar. Devlet kaynaklarını oy satın almak uğruna, peşkeş çektiler. Verimsizliğe, tembelliğe, çıkarcılığa prim verdiler. Şimdi, (çok şükür, geçmişi temiz, suçlanması mümkün olmayan, karnında gaz bulunmayan) bazı kalemler, gerçekleri dile getirince, işlerine gelmiyor. Mevcut çıkar düzeni sarsılacak korkusu kaplıyor. (Benim ihtisas konularım; vergi, muhasebe, iş gücü plânlaması, ücret sistemleri, şirketler hukuku, finans yönetimi, personel yönetimi. Dokuz yıl, Üniversitede bu dersleri okuttum. Defterdarlık ve 10 yıl büyükşehir belediye başkanlığı yaptım. Çok sayıda, büyük şirkete danışmanlık hizmeti verdim ve vermekteyim. Peki, niçin, bugüne kadar, hiçbir KİT'te yönetim kurulu üyesi veya denetçi olarak görev almadım. Görev alanların kaliteleri, eğitim düzeyleri ve ne başardıkları (?) ortada. bu benim mesleğim. Ama, ortada bir gerçek var. KİT'lerin ve Kamu kuruluşlarının amacı, hizmet üretmek değildir. Çıkar dağıtmaktır. Ne benim gibi -gerçekten hizmet üretecek, avantalara engel olacak- insanlara ihtiyaç vardır. Ne de dürüst davranma temayülü.) (Zaten, benim de, böyle bir teklife evet demem, mümkün değildir.) b) Mevcut, "sömürü, rant, vb. çarpıklık düzenine" biz Sendika'dan fazla karşı çıkmakta, her mahfilde mücadele vermekteyiz. Zira, biz Ülkemizi katıksız, tavizsiz ve çıkar hesabı yapmadan seviyoruz. Politik etiketimize rağmen, bu iğrenç davranışları tasvip etmiyor, "haram oylara" tenezzül etmiyoruz. c) Türkiye'de kırsal kalkınma oldu da, biz mi farkında değiliz? Sendika yöneticileri, mevcut israfı, verimsizliği, rakamlara dayanarak (demagoji yapmadan) inkâr edebilirler mi? 65 milyonun hakkını istismar etmeye, ne (bankamatik) işçilerin, ne de politikacıların hakkı yoktur. Ben buna karşı çıkıyorum. Hakkımı koruyorum. Halkımın haklarını da savunuyorum. Mevcut ekonomik çöküşün müsebbiplerini de teşhir ediyorum. d) Bir ekonomist ve maliyeci olarak, yine iddia ediyorum ki, bu israfçı uygulamalar olmasaydı, tüm köyler İsviçre gibi olurdu. Bunun suçlusu da bellidir. Eğer, dürüst davranılırsa, 1 liralık hizmet, özel sektöre 3 liraya yaptırılmaz. (Kaldı ki, Köy Hizmetleri, o 1 liralık hizmeti de yapmamaktadır.) 17 Ağustos depreminin suçlusu da, aynı Devletçi (çağ dışı) zihniyettir. Niçin, "ihale soygunlarına", Devletçilik eliyle semiren "ihale mafyalarına" karşı çıkmıyorsunuz? Telekom kavgasında, asıl sebeplerin ne olduğunu, hangi çıkar amaçlarının, Ülkeyi böylesine büyük zararlara uğrattığını dile getirmiyorsunuz? Niçin, banka hortumlama olaylarının temelinde de, "aşırı Devletçi zihniyet ve uygulamaların" yattığını itiraf etmiyorsunuz? e) Samimi davranın. Gerçeklerden korkmayın. Demagoji ile, sadece saldırı ile ebediyyen halkın aldatılacağını düşünmeyin. Mevcut ekonomik çöküntüdeki rolünüzü kabul edin. Üretmeden tüketmenin; verimsiz olmanın ne felâketler getirdiğini itiraf edin. Sadece üyelerinizi değil, tüm Türk halkını düşünün. Bu arada, savunduğunuz tip, "ücret sendikacılığının" artık demode olduğunu; bu yüzden özel sektörde sıfırlanmanız gerekçelerini; sendika ağalığına dayanan sistemin de akıbetini; sağlıklı bir şekilde analiz edin. Türkiye'nin bu hallere düşmesi; dilenci konumuna gelmesi; kredi uğruna bağımsızlığından feragat etmesi; sizleri hiç üzmüyor, vicdanınızı sızlatmıyor mu?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.