“Peygambersiz İslâm” olarak İslamofobi

Sesli Dinle
A -
A +

Prof. Dr. Bedri Gencer
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi

 

 

 

Yıldız Teknik Üniversitesindeki Peygamberimize hakaret edildiği iddiasına tepkiler çığ gibi büyüdü. Ancak her zaman olduğu gibi güncelin tozu dumanı arasında bu vakanın arka planına inilemedi. Peygamberimize saldırılara eşlik eden Kur'ân’a ve hadise saldırılar, İslâm’a karşı yürütülen sofistike bir savaşın geldiği noktayı gösteriyor.

 

 

 

Türkiye, bu ayın ilk haftasına Peygamberimize saldırı skandalıyla girdi. Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Uğur Kutay, öğrenciler tarafından 5 Aralık’taki dersinde dinimize, Peygamberimize ve değerlerimize hakaret ettiği iddiasıyla şikâyet edildikten sonra tepkiler çığ gibi büyüdü. Ancak her zaman olduğu gibi güncelin tozu-dumanı arasında bu vakanın derin arka planına inilemedi. Peygamberimize saldırılara eşlik eden Kur'ân’a, şeriata, hadise saldırılar, İslâm’a karşı yürütülen organize ve sofistike bir savaşın geldiği noktayı gösteriyordu.

 

Lafzen “İslâm korkusu” mânâsına gelen İslamofobinin mahiyeti, ancak İslâm’ın mahiyetiyle, “Din, İslâm nedir?” sorusuna cevapla anlaşılabilir. “Muhakkak Allah nezdinde din, İslâm’dır” mealindeki âyetin gösterdiği gibi, İslâm, vahyedilmiş, “hak din” demektir; din, eam, İslâm ehastır. Din, Allah’ın nizamı, şeriat, Allah’ın emridir. Kadim dilde kullanılan “din-i ilahî, şeriat-ı Ahmediye” tabirlerinde dinin Allah’a, şeriatın peygambere izafe edildiği görülür. Asırlardır kız istemek için kullanılan “Allah’ın emri, Peygamberin kavli” deyimi, “şeriat-ı Ahmediye”nin tarifini verir. Zira Peygamber, Allah’ın emri olarak şeriatı, halka kavliyle (hadis) tebliğ, fiiliyle (sünnet) tebyin eder. Bu yüzden genelde Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’a, peygamberlerine izafeten Musevîlik, Îsevîlik, Muhammedîlik, Batılı dilde İslâm’a “Mohammedanism” denilmektedir.

 

Buna göre vahyî din, peygamberli din, deistik din, peygambersiz dindir. Modern Hilal-Haç, İslâm-Batı kavgasının özünde, Batı’da vahyî-peygamberli dinin deistik-peygambersiz dine dönüştürülmesinden sonra İslâm’ın da aynı akıbete uğratılması, “peygambersiz din”e dönüştürülmesi mücadelesi yatar. Batı dünyasında Pavlus, Hıristiyanlığı şeriatsız ahlaka indirgedi, Yuhanna, hâşâ peygamberi tanrılaştırdı. Böylece Hıristiyanlık, deistik (peygambersiz-şeriatsız) dine dönüştürüldü.

 

 

 

“MÜSLÜMAN KORKUSU”NDAN “İSLAM NEFRETİ”NE…

 

 

 

Batı’da sekülerleşme denen vahyî-peygamberli dinin deistik-peygambersiz dine dönüştürülmesi sürecinin XIX. asırda zirveye çıkmasıyla İslamofobinin muhtevası da değişti. İslamofobi, peygamberli İslâm’a karşı Haçlı savaşlarının yürütüldüğü kadim çağlarda Katolik Hıristiyanların gözünde “Müslüman korkusu” demekti. Ancak Protestan İngiltere’nin Batılı modernleşme ve sekülerleşmenin galibi olarak çıktığı ve Hıristiyanlığın tamamen deizme dönüştürüldüğü XIX. asırda İslamofobi, “Müslüman korkusu”ndan “İslâm nefreti”ne dönüştü.

 

Yani modernleşme ve sekülerleşmeyle, Batı’nın ben idrakinin değişmesiyle İslamofobi de değişti. Batı’da modernleşmenin özel adı, medenîleşme idi. Medeniyet kavramının kadim mânâsı, medenîlik-barbarlık ayırımıyla, modern mânâsı, terakkî ve medenîleşme kelimeleriyle anlatıldı. Protestan İngiltere’nin başını çektiği Batı tarafından Türklerin medeniyet karşıtı barbarlıkla ithamı, Müslüman korkusu olarak kadim İslamofobiyi, İslâm’ın terakkî karşıtı yobazlıkla ithamı, İslâm nefreti olarak modern İslamofobiyi ifade ediyordu.

 

 

 

“ILIMLI İSLAM” SAVAŞI!

 

 

 

Protestan İngiltere’nin başını çektiği Batı’nın İslâm ile savaşının gayesi, İslâm’ın da Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi deistik hâle getirilmesiydi; “ılımlı İslâm”, “deistik İslâm”, deistik İslâm, “Peygambersiz İslâm” demekti. Batı literatüründe İslâm için kullanılan Mohammedanism (Muhammedîlik) tabirinin belirttiği gibi, “Muhammedsiz İslâm”, İslâm olmaktan çıkmış İslâm demekti. Bu, zamanında Hindistan’da Ekber Şah’ın 1581'de ilan ettiği Din-i İlâhî gibi doğrudan peygambersiz, deistik din olmayacaktı. İngiltere (Batı), “Peygambersiz İslâm” doğrultusunda iki cepheli bir mücadeleye girişti:

 

1. Sıcak-maddî savaş: İslâm’a, peygamberine, kitabına karşı doğrudan saldırı, nefretin yayılması. Danimarkalı, İsveçli karikatüristlerin peygamberimize hakaretleri gibi...

 

2. Soğuk-manevî savaş: Mısır Menâr ekolüyle İslâm’ın peygambersiz dine dönüştürülmesi.

 

 

 

PEYGAMBERİMİZE SALDIRININ İKİ CEPHESİ

 

 

 

İki İngiliz [William Muir (1819–1905), Wilfred Scawen Blunt (1840–1922)] tarafından yürütülen deistik İslâm projesi, iki İranlı [Mirza Muhammed Bâkır (1816-1893), Cemâleddîn Afgânî (1838-1897)] sayesinde getirildiği Mısır’da iki Mısırlı [Muhammed Abduh (1849-1905), (Reşid Rıza (1865-1935)] tarafından geliştirilmiştir. 18. CHP Hükûmetinin Başbakanı Şemsettin Günaltay da Türkiye’de deistik İslâm projesini 21 Kasım 1949’da kurduğu ilahiyat ile uygulamaya girişmiştir. Din nübüvvet, nübüvvet mucize iledir; dolayısıyla deizmin karakteristiği, mucize inkârıdır. Mısır Menâr (Abduh-Rıza) ekolü, İngiliz projesi doğrultusunda “Peygamberin en büyük mucizesi Kur'ân’dır”dan “Peygamberin tek mucizesi Kur'ân’dır”a kayan propagandayla İslâm dünyasında deistik İslâm’ı yaydılar. Türkiye’de “Peygamberin tek mucizesi Kur'ân’dır” sloganıyla yayılan deizmin (ilhad) ilahiyatın dayandığı paradigma hâline geldiği, Diyanet ile ilahiyatın ortak ürünü olan İslâm Ansiklopedisi’ndeki “İnşikak-ı Kamer” (Ay’ın iki parçaya bölünmesi) maddesinde görülebilir.

 

 

 

EKBER ŞAH’IN DİN-İ İLAHİ PROJESİ GİBİ

 

 

 

Türkiye’de ilahiyat fakültelerinde deistik-peygambersiz İslâm projesi, Ekber Şah’ın Din-i İlâhî projesindeki gibi doğrudan peygamberin inkârı değil, doğrudan veya dolaylı olarak dinde peygamberin otoritesinin sarsılması şeklinde uygulanacak, bütün inkâr yolları “Peygambersiz İslâm”a çıkacaktı: Peygamberin ismetinin, şefaatinin, sahabenin adaletinin,  Kur'ân’ın ebediyetinin, hissî mucizelerin, hadisin sıhhatinin, sünnetin külliyetinin, Zuhur-i Mehdî’nin inkârı… Bugün Eşarî, Mâtürîdî, Askalânî, Süyûtî gibi müctehid ve hafız (hadis) imamların manevî tevatürle sabit iman esası olduğu üzerinde icmâ ettikleri “İnşikak-ı Kamer”, Zuhur-i Mehdî gibi iman esaslarına inanan ilahiyatçı oranının tesbiti, ilahiyatta peygambersiz İslâm projesinin geldiği noktayı net olarak gösterecektir.

 

Burada peygamber düşmanlığının iki cephesi ve tarzı ortaya çıkar.

 

1. Ehl-i küfrün Peygamberimize sübyancı iftirası. Çağımızda Reinhart Dozy gibi yabancı gâvurları izleyen yerli gâvurlar, Peygamber Efendimize (aleyhisselam) –hâşâ- “bir çocukla evlenen sübyancı” iftirasıyla saldırmayı âdet edinmişlerdir. Hâlbuki Zekai Konrapa (Peygamberimiz İslâm Dini ve Aşere-i Mübeşşere. İstanbul: 1967: 478), Peygamber Efendimizin Hazreti Âişe validemizle 14 yaşındayken Mekke’de nişanlandığı, 18 yaşındayken Medine’de evlendiğini ispat etmiştir.

 

2. Ehl-i bid’atin peygamberimize beşerî zaaf iftirası. Bugün pek çok ilahiyatçı, “Peygamberi gözünüzde büyütmeyin, Allah, bile onu kitabında azarlamış” hezeyanını savurmaktadır.

 

“Peygambersiz İslâm”a giden yolun başı, Hazreti Peygamberin ismetinin ve faziletinin (efdaliyet) inkârına varan beşeriyetine vurgudur. Bunun sonucu, Peygamberimize muhabbetin zedelenmesidir. Hâlbuki Allah’a imanımız, Habibine muhabbetimiz, Habibine muhabbetimiz sünnetine ittibamız kadardır. İlahiyat tarafından zellenin günah olarak sunulması, peygamberin ismet vasfının açık inkârıdır. Bu inkârın Mehmet Azimli tarafından Peygamberimizin –hâşâ- “veled-i zina olduğu” iftirasına, İsrafil Balcı tarafından Kur'ân’da tek cehennemlik kişi olarak anılan Ebu Leheb’in kusursuz biri olduğu hezeyanına kadar vardırılması tabiidir…

 

Peygambersiz ilahiyatçıların daima ehl-i küfürle birlikte Müslümanlara “şeriatçı” ve “tarikatçı” diye saldırması da tesadüf değildir. Bu, inanç mücadelesinin daima dikey (iman-küfür) olmaktan çok yatay (hak-batıl) boyutta cereyan ettiğini gösterir. O hâlde asıl peygamber düşmanı, Peygamber Efendimize (aleyhisselam) sübyancı iftirası atan yerli ve yabancı gâvurlar mıdır, yoksa ona “yığınla zaafı olan biri” diyen Mehmet Azimli gibi ilahiyatçılar mıdır?

 

 

 

KÜRESEL İSLAMOFOBİDEN HİRA RÖVANŞİZMİNE

 

 

 

Bu misaller, Batı’nın Peygamberimize, İslâm’a karşı yürüttüğü savaşın iki cephesini gösterir. Türkiye’de artan İslâm düşmanlığı, küresel İslamofobi ile Hira rövanşizminin birleşmesidir. Ezelî hak-batıl, hilal-haç mücadelesi, Türkiye’de “Hira evlatları” (Alparslan’ın torunları) ile “Olimpos çocukları” (Diyojen'in torunları) arasındaki mücadeleye dönüşmüştür. 1990’da dünyada Soğuk Savaş, ideolojik mücadele, radikal politika devrinin bitmesinden sonra Müslümanlara iktidar yolunun açılmasıyla ezelî Hira-Olimpos mücadelesi canlandı. Diyojen'in torunları için sekülerizmin, Batı’daki gibi hikmet taraftarlığı değil, doğrudan şeriat (İslâm-peygamber) düşmanlığı olduğu açıkça ortaya çıktı. Yani Peygamberimize ve dinimize (şeriat) giderek artan organize saldırılar, “Yallah Arabistan’a” diyen Diyojen'in torunlarının 1071 hıncının ürünüdür…

 

 

 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.