ABD sefiri aslında ne demek istiyor?!.

A -
A +

"Elçiye zeval olmaz..." sözünün asıl dayanağı, elçinin sadece 'nâkil-nakleden' olmasıdır. Söylediği veya söylemek istediği şeyleri, ona söyleten kendi devletidir... Pazar günü böyle sıkıcı mevzulara girmemek, iyi olurdu. Amma bedeni dinlendirirken, bazen zihni de birtakım sorularla çalıştırmak yararlı olabilir!.. Şimdi bu niyetle soralım: Francis Ricciardone aslında ne demek istedi? Daha doğrusu, neyin, nasıl olmasını istiyor? ABD sefirleriyle sıkıntı yaşamak, "vakayı âdiye"den sayılabilir. Zira görünür-görünmez, bilinir-bilinmez o kadar çok ziyaret ve beyanatları vardır ki... Bazen Türkiye duyduğu rahatsızlığı, dünyaya duyuracak şekilde açığa vurur. Hatırlayınız, Ricciardone'nin seleflerinden Eric Edelman, sonunda basına demeç vermek zorunda kalmıştı: "Üç aydır Başbakan'dan randevu alamıyorum..." Şahsın kendisi de, daha önce Başbakan'ın keskin sözlerine hedef olmuştu: "Acemi Büyükelçi..." Oysa Ricciardone, geldiği görev itibariyle, acemi falan olamazdı. Kimileri, onun daha önceki görev yeri olan Mısır'da yaşadığı bazı problemlere göndermeler yaptı. Ama şüphesiz, Erdoğan'ın ihsas etmek istediği husus başkaydı. Elçiye, "münasip bir dille", 'Türkiye'nin eski Türkiye olmadığı', yani ona göre davranması gerektiği hatırlatılmıştı. Ricciardone daha önce aldığı bu ikaza rağmen, benzer tavırlara giriyorsa, oraya bir mim koymak gerekiyor. Zira mesele elçinin kişiliği ve üslubunu aşıyor. Nitekim AK Parti Genel Başkanı Hüseyin Çelik'in, çok sert tepkisi karşısında, bazılarınca "özür" mahiyetinde değerlendirilen bir mektup gönderdi. Aynı anda Dışişleri Bakanlığına bir ziyaret yaptı. Bu ziyaretin çağrılma sonucu mu, yoksa kendi isteği ile mi gerçekleştiği netleşmedi. Ama hariciye vekâletimizde, sefirin diplomasi formatında ikaz edildiğine de şüphe yok... Lakin Elçi'nin, açıklama-özür mektubuna rağmen; ABD Dışişleri Sözcüsü, "sözlerimizin arkasındayız" diye özetlenebilecek bir beyanla, "Asıl adres"i bir kez daha hatırlattı. İşte işin püf noktası burası... ABD böylelikle aslında ne diyor, ne yapmak istiyor? Yahut Türkiye'nin ne yapmasını bekliyor?.. Evet, Amerika bir şeylerden dolayı rahatsız... Bunu anlatmaya çalışıyor. Sayın Erdoğan Şanghay Beşlisinden (Altılısı) yeni bahsediyor. Fakat Türkiye'nin Pekin ile uzun zamandan beri devam eden ortak bir füze programı var mesela. Geçenlerde de, Türk yerli yapımı olan ilk uydumuz, Çin tarafından uzaya gönderildi. Rusya ile de nükleer santral programı var ve hayli ilerlemiş safhada... Kısacası Türk-Rus ilişkileri de eskiye nazaran oldukça iyi durumda. Bir de Türkiye'nin Suriye konusundaki dikkat çekici aktivitelerine bakmak lazım... Hele hele, İsrail'in hiç hoşuna gitmeyen Mısır'la yakınlaşma, iş birliği; Suriye konusunda ortak çalışmalar vs. Küresel eksen kaymasından bahsedilen bir dönemde böyle temayüller, "Sam Amca"yı muhakkak rahatsız eder. Bir de Irak meselesi var... İnsan hak ve hürriyetleri, demokrasi, hukuk filan ABD için aslında teferruattır. Evet, ABD her yıl "insan hakları raporu" yayınlar. Herkese karne verir. Ancak kendisine yakın diktatörleri, diktatörlükleri de özenle korur. İşi bitinceye kadar! Filipinler'de Marcos, Mısır'da Hüsnü Mübarek vb. Özet: Telaşa mahal yok.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.