ABD Başkanı Donald Trump konuşurken, cümlenin başında başka, ortasında ve sonunda daha başka şey söylüyor. Böylece ne demek istediği de anlaşılmıyor. Belki de bunu kasten yapıyor, ancak yanlış yapıyor!
İsrail’in İran’a başlattığı saldırılarla ilgili olarak, ABD Başkanının son bir hafta içinde yaptığı konuşmaları baştan aşağı taradığınızda, tuhaf bir sonuç ortaya çıkıyor… Trump’ın kurduğu hiçbir cümlenin başı ile sonu birbirini tutmuyor! En başta ne demişti? “Netanyahu’yu İran’a karşı herhangi bir saldırı başlatıp süreci sabote etmemesi konusunda uyardım. İran ile görüşmeler, Umman’da gayet iyi bir şekilde devam ediyor. Netice almaya yakınız…” Bunu söyleyen Trump, İsrail’in ona inat ve uluslararası hukuka açıkça aykırı, barbar biçimde İran’a yaptığı saldırıyı “mükemmel” olarak nitelendiriyor. “Düğünevinin tefçisi, cenaze evinin yasçısı…” görünümündeki Trump, aynı tutarsızlıkla önce İran’ın anlaşma şartlarını kabul etmesi gerektiğini ifade ediyor. Hemen akabinde de yazık oldu çok can kaybı oldu vs. şeklinde duygu sömürüsü yapmaya kalkışıyor. Gerçekten çok saçma, akıl ve mantığa sığmayan bir davranış kalıbı söz konusu. Trump belki de bu üslupla mesafe alacağını düşünüyor kim bilir. Herkesin bir tarzı vardır. Trump’ınki de bu şekilde. Rusya-Ukrayna savaşı için de benzer cümleler kurmuştu. “24 saatte bitireceğim…” dediği savaşla ilgili, beş ay zarfında bir ateşkes dahi sağlayamadı. Fakat bu arada Rusya Lideri Putin’e karşı kimi zaman iltifat kimi zaman da ölçülü bir sitemde bulunarak vaziyeti idare etmeye çalıştı. Lakin aynı mevzuda Zelenkiy’ye karşı çok daha kaba ve hoyrat davrandı. Neticede şu husus anlaşıldı. Trump’ın derdi öncelikle ABD menfaatleri idi… Ukrayna’nın zengin yer altı kaynaklarına çöküp, bugüne kadar yaptıkları yardımın üç-dört katı miktarda bir anlaşmaya imza attırarak, ondan önce Beyaz Saray’da kepaze ettiği Zelenskiy’yi Rusya ile baş başa bıraktı…
Evet, pek fazla kafa yormaya gerek yok herhâlde. Trump’ın üslubu da, siyasi ahlakı da bundan ibaret… Çin Lideri Şİ Jinping’e hitap ederken daha dikkatli ve hatta nezaketli. Ama aynı şeyi İran’ın cumhurbaşkanına veya dinî liderine karşı yapmıyor tabii. Hamaney’i, Pezeşkiyan’ı ve İran halkını düpedüz korkutmaya yelteniyor. Dayatılan bütün şartları kayıtsız şartsız kabul edin yoksa sonunuz iyi olmayacak diyor. Neredeyse saat başı, bundan sonraki saldırıların daha şiddetli olacağını yani İran için felaketin yaklaştığını tekrarlıyor… Şüphesiz bütün bunları Trump kendi başına yapmıyor. Yüzündeki asabiyete bakılırsa, Trump hesabına yolunda gitmeyen şeyler olduğu tahmin edilebilir. Beş aydır verdiği bütün hoyrat kararlara ve kaba söylemlerine rağmen, beklediği sonuçları alamaması, kamuoyunda destek oranının dramatik biçimde düşmesi canını fena hâlde sıkıyor. İçeride, özellikle göç ve göçmenler konusunda yükselen tepkiler, Trump’ı hiç de normal olmayan tedbirler almaya zorluyor. ABD içindeki siyasi tansiyon bizi doğrudan ilgilendirmiyor elbet. Ancak Orta Doğu ve etrafıyla birlikte daha geniş bir bölgeyi ateşe atacak politikaların uç vermesi, hiç hayra alamet değil. Şöyle ki, yakın zamana kadar Orta Doğu bölgesinden mümkün olduğu kadar daha fazla asker çekip, varlığını en aza indirme planları yapan Trump, şimdi ise tam tersi bir uygulamaya imza atıyor… Basra Körfezi ve çevresine havadan ve denizden kuvvet takviyesine girişen Amerika, sahi tam olarak ne yapmak istiyor? Bu yeni yığınakla İran’a ölümü gösterip, onu sıtmaya razı etmeye mi çalışıyor? Geçen sene Gazze, Husiler ve Lübnan konusunda benzer bir uygulama yapmıştı… Acaba bu da onun gibi bir şey midir? Yoksa İsrail’in isteğine boyun eğerek, onun yanında ve yedeğinde bizzat İran’a daha geniş çaplı bir saldırı hazırlığı mı? Veyahut bu şekilde, Rusya ve Çin’e verilmek istenen bir başka mesaj mı söz konusu? Her hâlükârda ikinci uçak gemisi ve çok sayıda tanker uçaklarının oraya sevk edilmesi sevimsiz bir durum.
Öncelikle, Amerika, İsrail’i bu şekilde İran’a karşı koruyup kolladığı için, Siyonist Hükûmetin saldırganlığı ve barbarlığı fena hâlde tırmanışa geçecek. Koskoca Amerika, terörist bir devletçiğin kendisini burnundan yakalayıp sürüklemesi karşısında çaresiz durumda mı? Mevcut tablo ne yazık ki bunu anlatıyor. Bu sefil ve rezil durum sadece ABD için değil, AB için de geçerli. İngiltere’nin tavrı zaten farklı olamazdı. Ama Almanya ve Fransa’ya ve diğerlerine ne oluyor ki, hepsi birden “İsrail’in kendisini koruma hakkı vardır” teranesine tekrar sarılıverdi? Saldıran İsrail’in kendisini koruma hakkı var, ama saldırıya maruz kalan İran’ın yok öyle mi? Görüldüğü üzere Batı Dünyası yekpare olarak, Siyonist Lobi’nin tahakkümü altında pusulayı şaşırmış vaziyette. Pozisyon icabı koçbaşı durumunda olan, hâl ve hareketleri itibarıyla da pek tutarlı bir çizgisi bulunmayan Trump, bu bataklık içinde bocalıyor… Geçen beş aylık zaman zarfında, Trump’ın ortaya koyduğu performans; dünyanın yüz yüze geldiği bu büyük bunalımda, beklenen etkin rolü oynayabileceği konusunda ümit vermiyor. Trump’ın, kabadayılığa özenen tavırlarıyla sonuç almaya çalışmak yerine, daha sağduyulu ve en önemlisi de uluslararası ilişkiler düzeninin gereklerine uygun bir davranış biçimi sergilemesi gerekir. Belki o zaman söylediklerinin kıymeti olabilir ve muhatapları da ona göre olumlu-olumsuz tavır gösterir. Aksi hâlde her seferinde, “Yarın çok önemli bir şey açıklayacağım…” gibisinden, sadece meraklandırmaya dönük komikliklerinin hiçbir kıymet-i harbiyesi olmaz!..
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...