Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu, "Dünya Kadınlar Günü" dolayısıyla TRT Şeş kanalına mülakat verirken, 'Roj Baş' - İyi günler diye başlamış ve yine Kürtçe 'Em ji ve hezdikin'-Biz sizi seviyoruz diye devam etmiş... Devletin vatandaşıyla kucaklaşabilmesi, biz sizi seviyoruz diyebilmesi ne kadar önemli! Zira o bölgede seksen sene, vatandaş hep devletin ceberut yüzünü gördü... Hizmet gelmesi gereken yerden eziyet geldi. Bu eziyetin ne olduğu konusunda yazılmış ciltlerle kitabı okumaya vakit bulabilenler, işin vahametini tam olarak öğrenebilir. Çok eskiye gitmeden şöylece kısa keselim: O bölgede aralıksız olarak çeyrek asır boyunca sıkıyönetim ve olağanüstü hal idaresi hüküm sürdü. Yani 1980'de doğan çocuklar 25 yaşına kadar, normal idari sistemle tanışamadılar. Varın gerisini siz hesap ediniz... 1980 İhtilalinin tepe yönetimi olan Milli Güvenlik Konseyi, hangi akla hizmetse; "Kürtçe konuşmak yasaktır..." diye kararname çıkartmıştı. Bölücü terörü en fazla azdıran hadiselerin başında bu karar gelir. Diğeri de Diyarbakır Cezaevinde yapılan insanlık dışı işkencelerdir!.. İnsanları çaresiz, umutsuz bırakan; kin ve nefrete ve düşmanlığa gark edip dağa çıkaran işkenceler... Yaşı yetmişe geldiği halde, hâlâ o öfke ile dağda kalanlar var. Bu insanların durumu sadece PKK militanlığı ile izah edilemez. Neyse, hikâye çok derin. Ceberut devletten şefkatli davranan, merhamet gösteren devlete tam olarak bir evrilme olabilirse, belki bu acılar da küllenir. Devlet Güney Doğu'da birlik ve bütünlüğü sağlamak adına, "Allah'ın ipine sarılınız..." mealindeki Kur'an-ı kerim ayetini, helikopterle vatandaşın üzerine yağdırdı. Ama yerde, Allah'ın emrettiği şefkat ve merhameti insanlara göstermekten imtina etti. O çelişki de huzur yerine fitne ve anarşi getirdi!.. Onun için Karadenizli olan Sayın Vali'nin, yörede konuşulan dille oradaki vatandaşları selamlaması, sembolik açıdan çok önemli. Daha önce de Sayın Başbakan TRT Şeş'in açılışını, "TRT Şeş Be Xherbe"-TRT Şeş hayırlı olsun şeklinde, Kürtçe yapmıştı. Milli birlik ve kardeşlik projesi demek olan "AÇILIM" hakkında bugün bilir bilmez herkes konuşuyor. Hayatında Ankara'nın doğusuna geçmemiş kişiler bile ahkam kesiyor. Hele çok bilmiş kimi kalem erbabı, salon sosyalisti, kendini arzın merkezi gören egosu şişkin yeni yetme akademisyen-yazar tipleri, oturduğu yerden, açılım projesinin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyor!.. Bazıları "açılım bitti..." diye neredeyse kına yakacak. Bunları ukalalıkları ile baş başa bırakalım ve açılımın gerçekten ne olduğunu anlamaya çalışalım. Açılımın bittiği filan yok. Tam tersine açılım her geçen gün yerleşiyor, kökleşiyor. Beyler, açılım hizmet demek. Açılım yol demek, okul demek. Açılım mesela Hakkari'ye de, Yüksekova'ya da modern hastaneler yapmak demek. Yani açılım insanlara insanca muamele etmek demek. Devletin vatandaşına karşı psikolojik, sosyolojik ve ekonomik görevini ifa etmesi demek... Arkadaşlarımız Osman Sağırlı ve Cemil Yıldız önemli bir gazetecilik çalışmasına imza attılar. "Açılım çiye?" yazı serisi, sancılı bölgenin gerçek durumunu yansıtıyor. Hariçten gazel okumak yerine, bizzat oralara gidip gerçekleri görmek gerekir. İlkokula yeni başlayan çocuğun, Türkçe çişim geldi diyemediği için altına kaçırma ızdırabını, doçentlik mertebesine ulaştığı halde unutamamasını anlamak ve hissetmek gerekir. Açılım işte budur!