Bazıları ille de açılım süreci sona ersin diye, ter ter tepiniyor!.. Şayet kazara sona erecek olsa, bu tipler ortaya fırlayıp göbek atacak... Açılım sürecinden fena halde rahatsız olanların maksat ve niyetleri hayli farklı. Terör örgütü, yıllardır diline pelesenk ettiği kozların bir bir elinden kayıp gitmesinden ve zaten kendisi de, çözülme sürecine girmiş olduğundan büyük panik içinde. Elbette en çok rahatsız olan PKK. Hemen akabinde terörden nemalananlar geliyor... Bir de siyasi hesaplarla, bu açılımın başarısızlığa uğramasını bekleyenler var. Hangi kesimler olduğunu tek tek anlatmaya gerek yok. Sırf açılımın sonuçsuz kalması uğruna, terör ve huzursuzluğun devamına razı gelen tıynete yazıklar olsun! Kimileri, daha işin başında açılım projesini orasından burasından çekiştirmeye, örselemeye, engellemeye girişti. Kimi içi boş dedi. Kimi altı doldurulmamış dedi. Kimi açılım başlamadan bitti diye tutturdu. Velhasıl açılıma karşı âdeta bir ret cephesi oluştu. Zaten MHP de "Yıkım projesi" diye yaftaladı... Oysa açılım uzun yıllardan beri, ilk defa derli toplu; devletin ilgili bütün birimlerinde tartışılmış ve onaylanmış olarak hayata geçirilebilen CESUR ve DOĞRU bir projedir. Nedense kimileri bunu inatla, sadece hükümetin ve AK Parti'nin projesi olarak tanımlamaya çalışıyor. Kürt Meselesini, son çeyrek yüzyılda ilk önce cesaretle dile getiren; o güne kadar kimsenin telaffuz etmeyi göze alamadığı derecede, açıkça ve kararlılıkla masaya yatırma iradesini ortaya koyan Rahmetli Turgut Özal'dı. Ne yazık ki, onun vefatıyla birlikte konu buzdolabına kaldırıldı. Bir müddet sonra Süleyman Demirel'in Erdal İnönü ile birlikte Diyarbakır'a gidip, "KÜRT REALİTESİNİ TANIYORUZ..." demesi sadece lafta kaldı. Tıpkı Mesut Yılmaz'ın "AB YOLU DİYARBAKIR'DAN GEÇER" demesi gibi. Tansu Çiller'in "Bask Modeli"nden bahsetmesi ise, ancak rivayet olarak duyuldu. Velhasıl devletin resmî katında, Kürt meselesi eskiden olduğu gibi sadece terör ve PKK problemi olarak algılanmaya, çözüm olarak da yalnızca güvenlik tedbirleri anlaşılmaya devam etti. Zira Kara Kuvvetleri eski komutanlarından Aytaç Yalman'ın ancak emekli olduktan sonra, söyleme vakti bulduğu üzere; "Devlet siyasetinde ve buna göre belirlenen eğitim sisteminde, Kürt meselesi diye bir şeyin olmadığı, sadece dağlarda gezen insanların kar üzerinde çıkardığı KART-KURT sesleri vardı...." Eh, inkâr politikasıyla yol alınabileceği sanıldığı müddetçe, kimse ülkenin bu en büyük gerçeğine ciddi biçimde kafa yorma zahmetine girmiyordu! Nasıl olsa güvenlik güçleri terörle mücadele ediyordu. "DEVE KUŞU POLİTİKASI"nın ülkeyi getirdiği nokta belli. Sanki geçen yirmi altı yıl bazılarına hiçbir şey öğretmemiş. Bunca yıl denenen ve faydadan çok zarar veren olağanüstü hâl gibi yöntemleri, çare imiş gibi tekrar önümüze sürenler var. Hiç kuşkunuz olmasın, OHAL'i en çok isteyen bugün köşeye sıkışmış olan PKK'dır. Zira açılım projesinden en çok zarar gören bölücü örgüttür. O yüzden, açılımdan geri dönüş olamaz! Kimse böyle bir şey beklemesin.