Nihayet beklenen gün geldi ve dananın kuyruğu koptu!.. Adaylık serüveni kimileri için mutlu sonla noktalandı. Kimileri için de, şarkı sözündeki; "Hüzün zaman zaman deli dalgalar gibi dert sahilime vurur..." hali. Müzmin adaylar için ise, yine hüsran yine hüsran!.. Bugünkü yazıda, isim bazında bir değerlendirmeye özellikle girmeyeceğim. Daha ziyade ülkemizdeki demokrasi halleri ve genel olarak adayların hareket tarzına dair birkaç şey dile getirmek istiyorum... Öncelikle bilinen bir hususun altını tekrar ve kalın çizgilerle iki defa çizelim. Bizim ülkemizdeki demokrasi, parti içi rekabet ve işleyiş açısından da tam değil, topal demokrasidir. Özellikle, parti içi demokrasiden söz etmek hiç mümkün değildir. Şayet gerçek anlamda parti içi demokrasi olsa idi, aday listeleri bu kadar merakla beklenmez, isimler son ana kadar devlet sırrı gibi saklanmaz, parti liderleri ve üst düzey ekibi de günlerce kozmik odalarda çalışmak zorunda kalmazdı... Peki nasıl olurdu? Yargıç denetiminde her parti, usulüne uygun biçimde adaylarını ön seçimle belirler ve neticede hiçbir aday, küsmek-darılmak, aday olmadım diye partiden ayrılmak ve genel merkeze karşı öfke ve isyan bayrağı açmak durumunda kalmazdı. Ama böyle bir durum olmadığı için de bugünkü tablo her seçim öncesinde tekerrür ediyor. Bazı adaylar kendisini seçicilere tanıtmak, takdim etmek için olmadık yollara, kimi şaklabanlığa varan komikliklere (Davul zurna tutup parti merkezi önüne gelenler, lidere çiçek sunmak için her fırsatı değerlendirenler vs. vs...) başvuruyorlar. Oysa böyle tuhaflıklara gerek yok. Bilgi ve birikimine, kabiliyetine güvenenler, centilmence bir yarış içinde eleme kademelerinden geçer ve sonuçta elyak olanlar ipi göğüsler... Denilebilir ki, "TÜRKİYE'YE ÖZGÜ ŞARTLAR BUNA MÜSAADE ETMİYOR..." Evet, benzer gerekçeler demokrasinin parti dışı alanlarda, özellikle devlet yönetiminde bütün boyutlarıyla uygulanamaması konusunda da hep tutamak yapıldı, yapılıyor. Ama gerçek bu değil elbette! Parti liderleri ve yönetimleri, aday listelerinin belirlenmesinde ne kadar titiz ve ilkeli hareket ettiklerini savunursa savunsunlar, subjektif tercihlerin sonuçta etkili olduğunu kimse inkâr edemez. Gerisi teferruat... Bu durumun müdafaası çeşitli başka argümanlarla da yapılabilir. "Parti disiplini, sadakat, uyumluluk vb..." Bir yere kadar haklılık payı olabilir. Ancak hemen belirtelim ki, mevcut yöntem bu argümanların dahi karşılanması için yeterli değildir. Nitekim bu şekilde bir partiden aday olup seçilenler, (Ki, bazılarının gelişi hayli tantanalı biçimde oluyor...) bir sonraki seçimde listeye giremeyeceğini anlayınca, derhal başka limanlara doğru dümen kırıyor. Bunun örnekleri çok ama, yukarıda belirttiğimiz üzere, bugün isimler üzerinde durmayacağız. Diğer taraftan lidere bağlılık, partiye sadakat meselesi ile birlikte kalite problemi de ortaya çıkıyor. Kalabalık grup içinde, parti ve hükümet işlerini sırtlayan belli sayıdaki isimlerin ötesinde, politik üretkenlik neredeyse sıfıra iniyor. Partinin Grup Başkanına veya vekillerine bakıp el kaldıranlar, pekâlâ dönem boyunca tek kelam etmeden de görevlerini ifa etmiş(!) olabiliyorlar... Bu sayın vekillerin isimleri de medyada çarşaf çarşaf yayınlandı. Netice: Yeni adaylar ve adaylıklar memleketimize hayırlı olsun! Temennimiz 12 Haziran seçimlerinin de, barış ve sükunet içinde gerçekleşmesi, sonuçta ülkenin meselelerini tedvir edecek bir Meclisin teşekkül etmesidir.