> Kinshasa-Yaounde Bir milyar insanın yaşadığı, 1500 ayrı dil ve lehçenin konuşulduğu Afrika kıtası ile gerçekten ne kadar ilgiliyiz? Atalarımızın beş yüz yıl önce, çok sıkı ve güçlü münasebetler kurmaya başladığı ve tam dört yüz yıl da devam ettirdiği Afrika ile ilişkilerimiz, neden yüz yıllık bir gerileme ve kopma devri yaşadı? Özellikle son bir buçuk asırda Afrika'yı kasıp kavuran Avrupa zulmü ve sömürgeciliğinin, buradaki kara derili insanlara neler çektirdiğini ve hâlâ daha çektirmekte olduğunu yeterli derecede biliyor muyuz? 1885 Berlin Konferansı ile, Bismark'ın öncülüğünde tam elli parçaya bölünen kıtada; birbirleri ile hiç alakası olmayan binlerce kabileden müteşekkil Afrikalılar, gelişigüzel çizilen sınırlar içinde, birlikte yaşamaya mahkum edildi. Bu da bağımsızlık döneminde kavimler ve kabileler arasında sonu gelmez güç ve iktidar savaşlarını tetikledi. Bugün yapılan istatistiklere göre, Afrika'da yaşayan her beş kişiden biri, mutlaka silahlı çatışmalardan etkilenmiş durumda... Bütün dünyadaki mültecilerin üçte biri Afrika'da. Avrupa Afrika'yı iliklerine kadar sömürdü... Dünya krom, mangan ve fosfor rezervlerinin üçte ikisini, bakır, uranyum ve boksitlerin yaklaşık üçte birini, doğalgazın yaklaşık üçte birini, petrolün onda birini barındıran Afrika, neden açlık ve yoksullukla pençeleşiyor? 20'nci yüzyıl ortalarına kadar resmen sömürge olan (Afrika'daki 54 devletten 17 tanesi 1960 yılı içinde bağımsızlığına kavuştu. Kongo Demokratik Cumhuriyeti de bunlardan biri. 1990 yılında Namibya'nın bağımsızlığını kazanması ile birlikte kıtada resmî sömürgecilik sona ermiştir) ondan sonra da sömürgeciliğin gayriresmî olarak sürdüğü Afrika'yı mutlaka daha yakından tanımak lazım... Mesela bugün, yeryüzünün en zengin elmas yataklarına sahip olduğu halde, dünyanın en fakir ülkesi olan Mali topraklarında 1200'lü yıllarda kurulmuş ve halkı Müslüman olan Mali Sultanlığını, 1550'li yıllarda İstanbul'a elçi gönderen Bornu Sultanının Osmanlıya bağlılığını öğrenmeye ve hatırlamaya ihtiyacımız var... Ecdadımızın Habeş ve Yemen Eyaletleri üzerinden yürüttüğü Afrika'daki siyasetini gerektiği gibi öğrenirsek buralarda Avrupa, Amerika, Çin ve diğer küresel aktörlerle daha iyi rekabet edebiliriz. Fakat heyhat!.. Daha birkaç ay evvel emekli orgeneral Çetin Doğan, Trablusgarp'ta niçin savaştığımızı olumsuz biçimde sorguluyordu! Acaba Çetin Paşa, Portekiz sömürgesindeki Mozambikli Müslümanların Hicaz Demiryolu yapımında kullanılmak üzere para toplayıp gönderdiğini hiç duymuş mudur? Yahut Hint Okyanusundaki Mouritus Adasında yaşayan Müslümanların, Kırım Harbi sırasında ve Milli Mücadele yıllarında, Türklere destek vermek üzere para toplayıp gönderdiklerinden haberdar olmuş mudur? Evet bunlar ciddi meseleler ve üzerinde epeyce kafa yormamız gerekiyor. Ama bizim kimi generallerimiz bile, Trablusgarp topraklarının ehemmiyetini kavrayamamışsa, işimiz çok zor demektir!.. Türkiye yaklaşık yüz yıllık bir gecikme ile, yeniden Afrika'ya açılıyor. Cumhurbaşkanı Gül, önceki gün Kinshasa'da; büyük bir heyecanla Afrika stratejisini basın mensuplarına anlatmaya çalışıyordu. Bu ülkeye gelen uçak dolusu iş adamlarının, DR Kongo'da tam üç yüz kişilik muhataplarıyla yaptığı görüşmelere ve sağlanan bağlantılara dikkat çekiyordu. 1998 yılında başlayan Afrika açılımı, şimdiye dek hatırı sayılır başarılar kazandı. Lakin daha yapmamız gerek çok ama çok şey var. Öncelikle kıtayı iyi tanımalıyız...