Âkil, Ukalâ, Fudalâ, Budala...

A -
A +
"Her âkile bir dert bu âlemde mukarrer /Rahat yaşamış var mı gurûh-i ukalâdan/ Halletmediler bu lûgatin sırrını kimse / Bin kâfile geçti hukemâdan, fuzalâdan"
Bir âkil adamlar furyasıdır, gidiyor. İsim isim üstüne, liste liste üstüne; âkil, yani pek akıllı adamlardan geçilmiyor vesselam! Besbelli, "pazarlama" işleri hayli iyi gidiyor şu sıralarda... Yetmişli, seksenli yıllarda, ne zaman cumhurbaşkanlığı seçimleri söz konusu olsa, banko adayların isimleri dolaşıma sokulurdu. Kimler yoktu ki içlerinde... Pek çoğu artık hayatta olmadığı için, burada sayıp dökmeye gerek yok. Ama hiçbirine "Köşk"e çıkmak nasip olmadı!.. Bir de sık sık ülkenin kapısını çalan 'ara rejim' dönemlerinde, başbakanlık için değişmez aday olarak ismi sirküle edilen kişiler vardı. Kimi asker, kimi sivil! Buraya o adları yazsam, çoğunuz hemen hatırlayacak ve 'haaa' diye bir nida çekeceksiniz.
Neyse konuyu fazla dağıtmayalım. "Âkil" kelimesi fazla seslendirilince, Murat Bardakçı kısadan bir etimolojik gayret göstermiş ve "âkil"in, obur anlamına geldiğini, "âkıl" demek gerektiğini yazmış. Oysa bu da tam doğru değil. Arapça "elif" harfiyle yazıldığı vakit, yiyen; yiyici veya obur anlamları var. Ama "ayn" harfiyle yazıldığı vakit, âkil, akıllı manasına gelir. Yani burada mana ayırımı, Türkçedeki (ı) veya (i) harfiyle yapılmaz. Ki, arapçada bu sesler, "esre" harekesi ile sağlanır.
Ziya Paşa'nın Terkîb-i Bend'inden aldığımız yukarıdaki iki beyit, gerçek âkil adamların bu dünyadaki serencamını anlatır. Merhum Necip Fazıl'ın "kafa dertlisi" diye tanımladığı âkil adamların hayatı çilelidir... Yani bu iş, (Filanca, filanca âkil adamlardır...) şeklinde liste yapmakla veya bunu yaparken bir yandan da (şekilde görüldüğü üzere) gibisinden, ben merkezli adres tarifi yapmakla olmuyor, olmayacak! Zira bu yöndeki ısrarlı pompalamalara karşı, Başbakan Erdoğan; "Süreci köşe yazarları değil, biz yönetiriz... Âkil adamları biz belirleyeceğiz...", diyor. Kaldı ki, âkil adamlar, asla bu sürecin resmi bir parçası, belirleyici unsuru değil. Bunlar ancak yardımcı bir sivil inisiyatif olarak, sürecin yürütülmesine katkı sunma şeklinde, rol oynayabilecekler. Yani bu âkil adamlar işini, fazla büyütmemek lazım. Hatta hiç olmasa da olur. 
Prof. Mehmet Özcan haklı olarak diyor ki, "Bu süreçte âkil adamlardan ziyade Hilmi Özkök gibi makul adamlara ihtiyaç var." Al benden de o kadar. Sayın Hilmi Özkök, en zor zamanlarda, bu ülkede hem üstün dirayet ve komuta becerisi göstermiş, hem de birçok meslektaşının çaktığı demokrasi imtihanını başarıyla vermiş bilge bir insandır. Yani "Fudalâ -faziletliler"dandır. (Burada da Türkçedeki harf farkından dolayı yazma biçimi problemli. Arapçadaki (dat) harfinin karşılığı olarak (z) kullanılıyor. Nitekim Ziya Paşa'ya ait beyit de Latin harflerine böylece çevrilmiş.)
Meramımızın özeti şudur: Şayet birilerine "âkil adam" rolü verilecekse, Hilmi Özkök de bunların arasında olmalıdır.
Gelelim süreci rayından çıkarmak için çırpınan budalalara... Bunların bir kısmı şöhret budalası (Başar Sabuncu'nun senaryosunu yazdığı böyle bir film de var...), bir kısmı da düpedüz zekâ geriliği ve ahmaklıkla malûl... Suyu tersinden akıtmaya çalışıyorlar! 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.