Tam iki yıl önce vurdu… Sabaha karşı Kahramanmaraş Pazarcık 7,8 ve öğleden sonra Elbistan merkezli 7,5 şiddetinde… 11 ilimizde çok büyük yıkım yapan felaket, 1999’daki İzmit depreminin altı katı idi!..
Son çeyrek asırda, Türkiye pek çok kere deprem felaketleriyle yüz yüze geldi… 1999 İzmit depremi ülkeye büyük şok yaşatmıştı. Zaten ondan sonra Türkiye’de, depremler hep gündemimizi meşgul etmeye devam etti. Prof. Mete Işıkara’nın o vakitler seslendirdiği üzere, Türkiye deprem ile yaşamaya alışmak zorunda idi!.. Ve öyle oldu. Ancak çok mühim bir nokta var. Türkiye’de deprem hemen her gün konuşuluyor da, ülke olarak depreme ne kadar hazırlıklıyız acaba? En ufak bir sarsıntıda dahi vatandaşlarımızın panikle kendisini sokaklara atması, kapıyı şaşıranların pencereden atlaması, bu konuda daha çok mesafe almamız gerektiğini açıkça gösteriyor… Deprem kültürümüz maalesef çok zayıf. Hâlbuki, 99’dan bu yana gerekli çalışmalar yapılmış olsaydı en az iki kuşak, deprem olgusuna karşı daha bilinçli ve eğitimli olabilirdi. Ama zararın neresinden dönülse kârdır derler. Daha fazla gecikmeden bir yerden başlamak lazım. Eğitim deyince sadece okul çağındaki çocuk ve gençleri kastetmiyoruz elbet. Hâlâ daha inşaatın demirinden, çimentosundan çalmanın insanlık suçu olduğunu anlamak istemeyen; tamahkâr (işini düzgün yapanları elbette tenzih ederiz…) müteahhitler de dâhil, bu hayati meselede gerekli sorumluluğu kavrayacak topyekûn bir toplum bilinci oluşmalı. Aksi hâlde hep aynı şikâyetleri tekrar etmek zorunda kalırız. Ne yazık ki, gidişat, bahse konu bu toplum bilincinin meydana geleceğini pek fazla göstermiyor. Galiba bu meselede bir millî seferberlik ilanından başka çare yok!..
Evet, asrın felaketinin ikinci yıl dönümünde, Ege Denizi'ndeki deprem fırtınası bizleri ciddi manada korkutuyor. Konunun uzmanı bilim adamları bu hususta rahatlatıcı açıklamalar yapsa da, endişeler devam ediyor… Temenni edelim ki, Ege’deki deprem fırtınası ne bizim ülkemize ne de komşularımıza bir hasar vermesin. Böylece memleket olarak 6 Şubat’ın yaralarını daha hızlı biçimde sarabilelim. Zira “Asrın felaketi” Türkiye’ye çok büyük bir fatura yükledi. En az 150 milyar dolar… 6 Şubat’la ilgili istatistikleri tekrar tekrar okudunuz. Üç aşağı beş yukarı hemen aynı rakamlar. Aradaki fark teferruattır. Acı gerçek şu ki, tam on bir vilayetimizi (Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Hatay, Adana, Gaziantep, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa, Osmaniye ve Elâzığ) vuran asrın felaketi, toplamda Almanya devletinin bütün yüzölçümünden daha büyük bir sahada etki yaptı. On bir ilimizde toplam 518 bin konut yıkıldı… Dokuz saat arayla vuku bulan 7,8 ve 7,5 büyüklüğündeki depremler ülkemiz dışında, başta Suriye, Lübnan ve Kıbrıs olmak üzere, Irak, İsrail, Ürdün, İran ve Mısır’da da hissedildi. Asrın felaketinde ürkütücü boyuttaki maddi hasar zamanla telafi edilebilir. Ama kaybettiğimiz en az 53 bin 537 insanımızın verdiği manevi acının tarifi yoktur… Suriye’de de en az 8 bin 500 kişi hayatını kaybetti. Dolaysıyla baştan başa deprem kuşağı üzerinde yer alan ülkemizin, gelecekte muhtemel yeni afet ve felaketlerin vuku hâlinde, yine hazırlıksız yakalanmaması için çok çalışmak gerekiyor. 6 Şubat’ın yaralarını sarmada Türkiye çok iyi işler yaptı. Bakmayın siz baykuşların uğursuz ötmesine! İki yılda Türkiye 201 bin konut ve iş yeri yaparak afetzede vatandaşlarımıza teslim etti. Bu büyük bir başarıdır. Bu yıl sonu itibarıyla da teslim edilen konut ve iş yeri sayısı 452 bini bulacaktır. Hâlâ daha konteyner kentlerde yaşamak zorunda olan vatandaşlarımızın çektiği sıkıntıyı elbette görüyoruz. Lakin bunca konutu inşa etmek, kartondan oyuncak ev yapmak değil zahir… Muhalefet yapacağım diye, ortada duran başarıyı görmezlikten gelmek de hiç iyi niyetli bir şey değil!
Afet geçiren illerimizdeki eksiklikler, vatandaşların hayatını zorlaştıran namüsait şartlar bu ülkenin bir gerçeği. Önemli olan doğru teşhisi koyup doğru çözümü üretmektir. Ve her halükârda çok çalışmaktır. Bir ay önce Malatya’ya gittim. Şehirdeki afet kalıntıları hiç şüphesiz insanı derinden üzüyor. Ama geleceğe de ümitle bakacağız. Hâlihazırda en büyük şantiye Malatya’da. İkinci Adıyaman’da, üçüncüsü de Hatay’da… Hak sahibi vatandaşların bir an evvel sıcak yuvalarına kavuşması için daha hızlı üretim gerekli. Ama beri tarafta da teknik şartları ve imkânları dikkate almak durumundayız. Asrın felaketinin izleri inşallah en kısa zamanda silinir. Bu arada muhtemel başka afetlere hazırlık çok önemli. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un iki gün önce söyledikleri, bu noktada hepimizi alarma geçirecek bir mana taşıyor:
“Bugün özellikle İstanbul’umuzun yeni bir depremi kaldıracak gücü yoktur. Sadece İstanbul değil, ülkemizin de maalesef böyle bir depremi kaldıracak gücü yoktur. İstanbul’daki 7,5 milyon konut ve iş yerinin 1,5 milyonu yüksek risk altındadır. Ne yazık ki, milyonlarca İstanbullu kardeşimiz tıpkı Konya’daki bina gibi her an yıkılacak 600 bin evde oturmaktadır…” Evet, dehşetin boyutları net olarak anlaşılıyor. Deprem konusunda en fazla çırpınan bilim adamlarından biri olan Prof. Naci Görür, İstanbul’da yaşayan dört milyon kişinin muhtemel bir depremde ölümle burun buruna olduğunu haykırıyor!.. Evet, ölüm-kalım meselesi. Bunun lamı cimi yok. Allahü teala beterinden saklasın.
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...
Toplumun bilinçlenmesini beklemeden devlet gerekli tedbirleri almalı, bütün apartmanlar kontrol edilip bina sağlam değilse vatandaşlar çıkarılmalı, yaşam alanı sağlanmalı ve yenileri yangına da depreme de dayanıklı yapılmalıdır. Bunlar yapılırken devlet takip etmelidir.