Başbakan'ın üslubuna ve genel politik tavrına karşı, birbiriyle taban tabana zıt o kadar çok yorum yapılıyor ki... Kimisi, Erdoğan'ın çok sert, hırçın ve gereğinden fazla köşeli konuştuğu görüşünü dillendiriyor. Hatta bazılarına göre, savaş kışkırtıcılığı dahi yapıyor. Hatta "başkaları adına" bunu yapıyor! Yani "maşa" rolünü oynuyor! Kimileri de, Başbakanın fazla hamaset yaptığını, ama arkasının boş çıktığını ileri sürüyor. Onlara kalırsa, şimdiye kadar Türkiye'nin bir taraftan Suriye'ye girmiş olması lazımdı. Daha Türkçesiyle, hükümet ve Başbakan, yeterince cesur ve atak değil. Mavi Marmara olayında da aynısı olmuş... Şaşırtıcı olan şu ki, bu görüşü izhar eden kalemler, sair zamanlarda çok da barışsever isimler olarak bilinir. Peki, hangisini doğru sayacağız? Aşırı uçlara savrulan yorumları mı, orta yol ve itidali benimseyen, bunu telkin eden yaklaşımları mı tercih edeceğiz? Sırtında devlet sorumluluğu taşımayanların, şahin veya güvercin rollerine soyunmaları kolay ve külfetsizdir. Bu noktadaki tercih, onların niyet, ideolojik aidiyet ve de karakterlerine kalmış bir şey. Ama devlet idarecilerinin böyle bir lüksü yok. Zira sırtlarında 'yumurta küfesi' var!.. Uluslararası ilişkiler alanında, ismi her zaman öne çıkan bir teorisyen olan ABD eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger, Diplomasi adlı eserinde, devlet adamlarıyla analistler için şöyle bir değerlendirme yapar: "Entelektüeller uluslararası sistemlerin çalışmasını analiz ederler; devlet adamları ise, bu sistemleri kuran kişilerdir. Bir analistin bakış açısı ile bir devlet adamının bakış açısı arasında büyük farklılık vardır. Analist hangi sorunu inceleyeceğini kendisi seçebilir; devlet adamı ise sorunları önünde bulur. Analist açık bir sonuca varmak için ne kadar zaman gerekiyorsa o kadar zaman kullanabilir; devlet adamı için asıl sorun zamanın darlığıdır. Analist üzerine risk almaz. Vardığı sonuçlar yanlış çıkarsa, başka bir inceleme yazabilir; devlet adamı ise bir tek tahmin yapma hakkına sahiptir; yaptığı yanlışlardan geri dönüş yoktur. Analistin elinde bütün bilgiler vardır ve bunlar analistin entelektüel gücüne göre değerlendirilir. Devlet adamı ise, doğruluğu henüz kanıtlanmamış tahminlere göre karar verir; kaçınılmaz değişimi ne derece akıllıca yönlendirdiğine ve her şeyden önce barışı ne kadar iyi koruduğuna göre tarih tarafından değerlendirilir. İşte bu yüzden devlet adamlarının dünya düzeni sorunu ile ne kadar başarılı veya başarısız bir şekilde ilgilendiklerini araştırmak, çağdaş diplomasiyi anlamanın sonu değil, belki de başlangıcıdır." (Shf. 19 vd.) Evet, demek ki devlet adamları için sadece vizyon değil, misyon da bir o kadar belirleyici. Kissinger'ın belirttiği gibi, entelektüellerin yanılması veya vizyon eksikliği, sadece kendi konumlarını ilgilendirir. Ama devlet adamları yanlış yaparsa, sonuç yıkıcı olabilir! İğneli fıçıya benzetilen iktidar koltuğunun sahipleri, kendi şartlarında karar verip uygulama yapar ve neticeye göre mükâfat veya mücazat görür. Onların icraatına dair ahkâm kesenlerin ise, tuzu her zaman kurudur... Kısacası, önlerinde herhangi bir engel yok. Atış serbest!..