Barışı kim istiyor, kim istemiyor?..

A -
A +

Avni Özgürel çok haklı; "Ya barış gelirse..." diye endişelenenler, az değil! Terör ortamından büyük rantlar devşiren uyuşturucu ve silah tüccarları, insan kaçakçıları vs. yanında; terör durumunun sürmesinden, dolaylı şekilde avantaj sağlayanlar da bunun bitmesini istemiyor. Şu hususu iyice anlamak gerekiyor: Bölücü terör üzerinden çeşitli hedeflere ulaşmak isteyen iç ve dış odakların sayısı tahminlerin de ötesinde kabarık! Dolayısıyla her önemli gelişmede, hangi marka odakların aktif olarak devreye girdiği ve sonuç üzerinde etkili olduğunun, süreci dışarıdan izleyenlerce, tam olarak bilinmesi mümkün değil. Ancak ortaya dökülen bilgiler, gösterilen reaksiyonlar, yapılan yorumlar ve takınılan tavırlara bakarak, elbette birtakım sonuçlar çıkarmak da zor değil... Entelektüel gevezeliklerle, yazıp-çizdiklerine bilimsellik ve objektiflik kılıfı giydirip, sinsi hamlelerini kamufle etmeye çalışan kimilerinin, bu menfur atraksiyonlarını fark etmemek için çok saf olmak gerek! Şeytanın avukatlığını yapmaktan öte, bizzat şeytanlık yapanlar var. Barış süreci açısından, en kritik bir zamanda iken; netameli konuları özellikle kurcalamak, bunlar üzerinden tarafları ve kitleleri provoke etmek, hangi iyi niyetli maksatla izah edilebilir? Her vesile ile kitlelerin hassasiyetini kaşımak, sistemin sinir uçlarıyla oynamak... Üstelik bunu çokbilmişlik adına, ileri görüşlülük hesabına yapmak... Bazı medya leşkerlerinin söz ve yazılarına baktığınızda, ne demek istediğimizi daha iyi anlayabilirsiniz. Suret-i haktan görünüp, öyle hinlikler yapılıyor ki!.. İşin sevindirici tarafı, bu türden sabotajlara karşı, toplumun ve devlet mekanizmasının, eskiye nazaran artık daha bilinçli olmasıdır. O sayede, eskisi gibi süreç mecrasından saptırılamıyor. Bu da, ilerisi için iyimser olmamızı sağlıyor. Gazetecilik, habercilik, mesleki refleksler vs., bütün bunların öneminin farkındayız elbet. Ama gazetecilik dürtüsünün de bir sınırı vardır değil mi? Sırf iyi gazetecilik yapıyoruz diye, ülke bütünlüğünü, insanların hayatını tehlikeye atmanın izahı olabilir mi? Bir muhabir başarı ödülü alacak diye, onlarca, belki yüzlerce insanın hayatı tehlikeye atılabilir mi? Ülke menfaatlerinin, insan hayatının gazetecilik başarısının önüne geçeceği bir sınır yok mudur? Haberin doğru olduğunu savunarak, vahim neticelere yol açabilecek bir tercih yapılabilir mi? Gazeteciliği bu kadar absürd biçimde yüceltmenin, hiçbir rasyonalitesi yoktur. Kaldı ki, bu olayların kahramanlarının yıllar yılı, işine gelmeyen haberleri nasıl yok saydığını ve sansürlediğini çok yakından biliyoruz. Hiç kimse kendisini kandırmasın... Bu âlemde herkes birbirini gayet iyi tanıyor! O yüzden Başbakan "Böyle gazetecilik batsın!.." derken haklıdır. Barış sürecini açıkça baltalayan hiçbir hareket şu veya bu sebeple savunulamaz. Diğer taraftan alanın uzmanı geçinen kimi kalemlerin, dünden bugüne her adımda, büyük yanılgılara düştüğünü de iyi biliyoruz. Yani kimse zekâmızla alay etmeye kalkışmasın. Barış istemeyen, barış gelecek diye rahatsızlık duyanlar kendi karın ağrılarıyla debelensin. Ama başkaları alet olup, memleketin selameti için yapılanlara çomak sokmasın...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.