Bayram, sürur ve hüzün...

A -
A +
Bayram mefhumunu yeterince ve doğru biçimde kavrayabiliyor muyuz acaba? Kimine göre Ramazan bayramı, kimisine göre ise "Şeker Bayramı"... Seksenine merdiven dayamış kıdemli bir yazar, geçenlerde yazdı: "Eskiden Şeker Bayramı denilirdi..." Yazarın "eskiden" dediği dönem, ne kadar eski? Besbelli Cumhuriyetin ilk yıllarına işaret ediyor... "Devrimler" çerçevesinde, birçok şeyin isminin değiştirildiği, birçok kavramın esas manasından koparılarak belirsizleştirildiği, birçok değerin ise temelden unutturulduğu devirler... O dönemin kültürüyle yetişenler, daha eskilerde bu mukaddes günlerin "Ramazan Bayramı" olarak anıldığını bilseler de, bunu pek öne çıkarmak istemezler! Onlar esasen bu bayramın ulvi cihetine de pek aşina değildir. Dini mahiyetinden ziyade bir gelenek olarak algılarlar.
O yüzden de çocuklara göre bayramı, yeni elbiseler giymek ve şeker yemek; yetişkinlere göre bayramı bir tatil fırsatı, yaşlılara göre bayramı ise, kendilerini ziyarete gelecek evlat ve torunların yolunu gözlemek biçiminde tanımlarlar. Yani bayramın bütün özelliklerini bu beşeri çerçeveye hapsederler. Halbuki Müslümanların nazarında Ramazan Bayramının taşıdığı kıymet bambaşkadır. Ramazan Bayramının esas manası, İslamiyet'in beş şartından biri olan Ramazan orucunu bihakkın tutarak ( yani orucun bütün vecibelerini yerine getirerek), bu sayede Ramazan ayının bereketinden istifade eden, şahsi günahlarından arınan, manevi olarak yüksek dereceler kazanan ve bu ayın şefaatiyle af ve mağfirete kavuşmuş olan müminlerin sevinmesi, bayram yapmasıdır. Kısacası, "evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden âzâd olma" vesilesi olan, bu mübarek aya gerekli saygıyı gösterenlerin, sonunda yaşadığı büyük manevi sevincin adıdır bayram...
Yeni elbiseler giymek, şeker yemek, ana-baba, akraba ziyareti, kabir ziyareti, dargınların barışması, yetim ve öksüzlerin sevindirilmesi, misafirlere ikram vs. hepsi ayrı ayrı güzellikler olup, yine bayram vesilesiyle yaşanabilir. Bayram hazzını yaşayabilmek için, öncelikle manevi vazifelerin yerine getirilmesi gerekir. Ramazan ayına gerekli saygıyı duymayan kimsenin bayram anlayışı, en fazla bir "tatil fırsatı" ile sınırlıdır. Bayramda sıla-i rahm yapmak, yani gurbette olanın memleketine veya ziyaret edilmesi gereken büyüklerin yaşadığı yere gitmesi, tatil değil, bayramı yaşamaktır... Bu güzelliği yaşayabilmek de, ayrı bir neşe kaynağı ve büyük nimettir.
Bayram sürurdur, sevinçtir. Tabii yaşayabilene! Yüz milyonlarca Müslüman için, ne yazık ki bu bayram da hüzünle geçiyor... Halen evinde olup da can güvenliği bulunmayan, yahut canını kurtarmak için yerinden yurdundan kopup yâd ellere gitmek mecburiyetinde kalan, oralarda her türlü sıkıntı ve çileyi çeken mümin kardeşlerimiz, ne yazık ki bayram sevincini yaşayamıyor! Suriye'den kaçmak zorunda kalan milyonlarca din kardeşimizin durumunu bir düşünelim... Arakan Müslümanlarının halini şöyle gözümüzün önüne getirelim... Mısır'da bütün Ramazan ayını sokaklarda geçirenleri hatırlayalım. Somali, Afganistan, Doğu Türkistan Müslümanlarının hali nicedir? Ne kadar bayram yapabiliyorlar? Onların da bir gün bayram yapabilmesi dileğiyle, hepinize iyi bayramlar!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.