Bölgesel Güç, Küresel Güç...

A -
A +

Türk siyasi geleneğinde, Millet Meclisi'ndeki bütçe konuşmaları, özellikle kapanış konuşmaları büyük önem taşır. Bu konuşmalarda hem ülkenin genel siyasi durumu, iktidar ve muhalefet perspektifinden özetlenir, hem de parti liderlerinin bir yerde performansları da test edilmiş olur... Geçmiş yıllarda, kamuoyu çok daha renkli bütçe konuşmalarına şahit oluyordu. Hatta zaman zaman politika yorumcuları, bu tartışmalarla ilgili anekdotları kaleme alarak, o dönemlerin renkli simalarını hatırlatırlar. Mesela Süleyman Demirel' in kürsüye çıktığı zaman, özellikle kendisine sataşma olması için ortamı hazırladığını, zira sataşma olunca onun performansının da yükseldiğini değişik kalemler tekrar tekrar yazmıştır... Demirel'in bu özelliğini bilen merhum Turgut Özal'ın kendi partisine mensup milletvekillerini laf atmayın diye uyardığını da! Aynı şekilde merhum Özal'ın da konulara hakimiyeti ve hazırcevaplığı ile; rakiplerine bu görüşmelerde amiyane tabiriyle pek çok "gol attığı" da yine ilgilenenlerin malumudur. Nedense Türk siyasetinde eski renklilik fazla kalmadı. Bu seneki bütçe görüşmeleri de aslında fena geçmedi. Ancak Anamuhalefet olarak CHP' nin kendi kendisini dar bir bölgeye hapsetmesiyle, görüşmelerin heyecan katsayısı düşük oldu. Bütçenin Meclis'e sunuluşu sırasında Sayın Baykal 17 Aralık Brüksel müzakerelerine takılı kalıp, kelimelerin içinde adeta kayboldu. Kıbrıs tanınmış mıydı, kalıcı derogasyon var mıydı, yok muydu... Konuşmaların odak noktasını, eksik ve yanlış tercüme tartışmaları gölgeledi. Başbakan Erdoğan da, bu tartışmalarda doğrusu zihinlerde kalacak nükte ve espriler seslendiremedi. Yüksek bir ses tonunda, zaman zaman hamasete de varan düz bir çizgide konuştu. Bütçenin kapanış konuşmalarında biraz daha iyiydi galiba. Önündeki yazılı notları iyi kullanarak Muhalefetin itham ve tenkitlerine neredeyse tek tek cevap verdi. Sayın Baykal ise, siyasetteki tecrübe ve birikimini, sürekli olarak kötümser bir üslupla dile getirdiği için, açıkçası taraftar toplayamıyor! Medya dünyası ile de uzun zamandan beri arası limoni olan Baykal, kendi sözlerine yeterince kulak verilmediğinden yakınırken, acaba neden ve niçinlerini de esaslı şekilde irdeliyor mu? Neyse, aslında ben bugün Başbakanın bütçe konuşmasındaki bir sözünü ele alacaktım ama, yazının girişi beni alıp biraz gerilere götürdü... Sayın Erdoğan diyor ki: "Her adımda toplumsal mutabakatı esas alıyoruz. Bu bakışın iki yıllık sonucunu açıklıyorum: Türkiye küresel bir güç olma yolundadır..." "Küresel güç..." bu tabir insanı gerçekten heyecanlandıran bir ifade. Keşke gerçekte de durum böyle olsa! Türkiye'nin önemli bir bölgesel güç olduğundan kimsenin şüphesi yok. Ama küresel güç olmak, gerçekçi olarak düşünüldüğünde o kadar kolay değil. Yanlış anlaşılmasın, imkansız demek istemiyorum, kolay değil... İkisinin arasında büyük fark var. ABD eski başkanlarından Jimmy Carter'ın güvenlik danışmanı Zbigniev Brzezinsky' nin "Büyük satranç Tahtası" -Sabah Yayıncılık- okuduğum zaman, epeyce öfkelenmiştim! Çünkü Brzezinsky, adeta her önemli ülkeyi strateji terazisinde tartıp değerlendirirken, Türkiye'yi de İran ile birlikte "Ancak bölgesel güç olurlar..." diye bir kalıba sokmuştu. Hakikaten ağırıma gitmişti ve (Bu kabul edilemez!..) diye kendi kendime tepki göstermiştim. Ama soğukkanlı olarak küresel gücün özelliklerini incelediğiniz zaman, gerçekleri de kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. Avrupa Birliği bile bugün, gerçek anlamda küresel bir güç olabilmek için, Türkiye'yi yanına alma ihtiyacı duyuyor. "Küresel güç" kavramının tanımlanması farklı formatlarda yapılabilir ama, adı üstünde küresel güç olabilmeniz için asgari şartlar gereklidir. Küresel güç denildiği vakit, en genel anlamıyla tek başına veya bir blokun liderliğini yaparak dünya dengelerini derinden etkileyebilen güç anlaşılır. Daha iki hafta önce Brüksel'de Sayın Erdoğan, "AB liderlerine, 600 bin kişilik bir toplumu, 70 milyonluk bir ülkeye tercih ettiniz..." serzenişinde bulunuyordu. Türkiye'nin potansiyeli de, üzerinde oturduğu tarihi miras sebebiyle cazibesi de büyüktür ama, ne yazık ki, bugünkü şartlarda sahip olduğu güç ve büyüklüklerini yansıtamıyor. Türkiye'nin iç ve dış borç stokunu konuşmak yerine, okyanuslarda yüzen uçak gemilerinden bahsedebilseydik, küresel güç olgusu daha iyi anlaşılırdı... Bu konu bir yazıya sığmayacak kadar derin ve geniştir!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.