Bu böyle gitmez beyler!..

A -
A +
Beşiktaş-Galatasaray maçında yaşanan rezaletten bahsediyoruz... Elbette, hadise her yönü ile tahkik edilecek, sorumluları bulunacak ve hak ettikleri cezalara çarptırılacaktır... Çarptırılmalıdır. Ancak bazı şeylerin zamanında yapılması gerekir. Hikâye bu ya, Nasreddin Hoca; testiyi kırmasın diye, suya gönderdiği çocuğa ders mahiyetinde (İsterseniz siz tedbir deyin!), bir tokat aşk eder! Zira önemli olan testinin kırılmamasıdır.
Olimpiyat Stadındaki olaylar, gerçekten futbol fanatikliğinin bir sonucu mudur, yoksa kökü daha derinlerde birtakım tezgâhların sınırlı bir uygulaması mıdır? Doğrusu bu konuda kafalar epey karışık görünüyor. Kimi ilgili ve yetkililerin yaptığı açıklamalar, fazlasıyla farklı ve çelişkili. Mesela Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç; olayın sportif kaynaklı olmadığını belirterek şöyle diyor:  "... 3-5 bin kişi provokatif eylemde bulunmak için hazırlanmış, içeriye sızmış veya bunların sızmasına gözler kapanmış..." Arınç'ın aynı zamanda Hükümet Sözcüsü sıfatıyla yaptığı bu açıklama çok önemli. Fakat İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, aynı kanaatte değil. "Olay sportif bir sebep-sonuç ilişkisidir. Olmaması gerekirdi, ama oldu. Başka tarafa çekilmemeli..." diyor. Eski futbolcu, hâlihazırda yorumcu ve milletvekili Hakan Şükür de Bülent Arınç paralelinde konuşuyor. Olay futbolla ilgili değil, başka boyutları olduğunu düşünüyorum, diyor... Şimdi bunların hangisi doğru? Daha doğrusu hangisine inanacağız?!.
Herhâlde önümüzdeki günlerde, olayın perde arkası ortaya çıkarılır. Bunu bekliyoruz. Gazetemizin spor yazarı Sadık Söztutan, 'Mustafa Selanik3' lakabı ile yazan bir kişinin 16 gün önce gönderdiği bir tweeti gösterdi. Diyor ki: "Beşiktaş-Galatasaray maçını şova dönüştürmek için, sosyal medyada yoğun bir çalışma başlatılmış ve sonbahar (Gezi) sloganları atmak için çok sayıda çığırtkan gidecekmiş. Futbol bahane, gerilim şahane..." Zaten aylar öncesinden statların ve üniversitelerin "sıcak sonbahar" için kullanılacağı da ilan edilmemiş miydi? Dedik ya, hangisine inanacağız diye. Hüseyin Çapkın, bozuk turnikelere yönelen seyircilerin bile, elindeki biletlerin yırtılmak suretiyle kontrol edildiğini, herhangi bir kaçak girişin olmadığını filan söylüyor. Gençlik ve spor Bakanı Suat Kılıç'ın konuşması ise, hiç kusura bakmasın, sadece retorikten ibaretti!.. Sayın Kılıç, eski mesleği televizyon spikerliğinin kazandırdığı beceri ile âdeta hasar tespit raporunu başarılı şekilde okuyuverdi. Oysa bulunduğu makama göre, Kılıç'ın daha farklı bir fonksiyonu olmalı değil mi? Yani şikâyet etmek, yakınmak veya yalnızca retorik yapmak, toplumun beklediği şey değil.
Gelelim madalyonun öbür yüzüne. Yani sportif alana... Bu başlı başına ayrı bir yazı konusu! Ama bugünlük şu kadarını söyleyelim: Türk futbolu, daha doğrusu birçok dalda Türk sporu, âdeta dibe vurmuş durumda. Sadece sporcuların bireysel performansı ve takım başarısı açısından değil, yönetim ve organizasyon bakımından da bu çöküş bütün vahametiyle sürüyor. İşte ülkenin en büyük kulüpleri üzerine, uluslararası kuruluş ve mahkemelerce raptedilen şike yaftası... Kulüpleri bu hâle düşüren yöneticiler ve futbol federasyonu hâlâ yerli yerinde ve üstelik birilerine meydan okuyabiliyorlar. Camialar arasındaki gerilimi körükleyen kulüp başkanları... Ardı arkası gelmeyen doping rezaletleri. Bu böyle gitmez beyler!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.