Dün soğuk havaya rağmen, binlerce kişi Agos gazetesi önünde toplanarak; üç yıl önce katledilen gazeteci Hrant Dink'i andı. Kalabalık "Katili tanıyoruz, adalet istiyoruz" sloganlarını haykırdı. Hrant Dink'in katil zanlısı olarak yakalanan bir kişi ile, ona yardım ve yataklık yaptıkları; cinayete azmettirdikleri iddiasıyla dört kişi daha, halen tutuklu olarak yargılanıyor... Ancak cinayetin öncesi ve sonrası ile ilgili ortaya çıkan bilgi ve belgeler, hadisenin sadece bu kişilerle sınırlı olmadığını daha baştan ortaya koymuştu. O yüzdendir ki, kamuoyu ve özellikle medya; bu cinayetin arkasında daha başka güçlerin bulunduğu, olayın derin bağlantılarının olduğu noktasında büyük hassasiyet gösteriyor ve olayın gerçek faillerinin açığa çıkarılmasını istiyor. Dün, Agos'un önündeki infialin özü bu istekti... Medyada yer alan bilgiler doğru ise, Dink cinayetine bakan mahkeme heyetinin, "Kafes Planı" ile ilgili iddianameyi inceleme durumu söz konusu. Ülkeyi geren, vatandaşı tedirgin eden, toplumda ayrışma ve kutuplaşmaya yol açan olayların gerçek yüzü gün ışığına çıkarılmadıkça, insanların öfkesi kabarır. Dün Hrant Dink'in oğlu Arat Dink, bu öfke ile konuşurken, doğrularla yanlışları birbirine kattı. "Dün avdık, bugün yem olduk..." şeklinde konuştu. 1915 olayları ile Dink cinayetini bu şekilde birbirine bağlamak yanlıştır. Dink cinayeti her yönü ile aydınlansın. Ama, bunun yolu tarihî olayları saptırmak değildir. Bunun altını çizelim. Ülkemizde karanlıkta kalan cinayet, sadece Hrant Dink'in değil. 17 yıl önce (24 Ocak 1993) öldürülen Uğur Mumcu'nun gerçek katilleri yakalanabildi mi? Cinayetin ilk saatlerinden itibaren, çok şaşırtıcı bir şekilde organize kalabalıklar nümayiş yaptı ve bu cinayetin "İslamcı örgüt" tarafından işlendiğini iddia ederek, İslam dinini de hedef alan çok çirkin sloganlar attılar. Kitleler yıllarca bu şekilde ajite edildi. Ancak daha birkaç gün önce Uğur Mumcu'nun oğlu, samimi bir itirafta bulundu: "Babamın dindarlar tarafından öldürüldüğüne inanmıyorum..." dedi. Özgür Mumcu çok başka adresleri gösteriyordu. Lakin tam 17 sene sonra!.. Uğur Mumcu'dan üç hafta sonra, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, kuşkulu bir uçak kazası sonucu hayatını kaybetti. Bitlis'in ölümü üzerindeki sır perdesi o gün bugün kaldırılamadı. Tıpkı ondan iki ay sora vefat eden Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümü gibi... 1993 yılı Türkiye için tam anlamıyla bir sarsıntılı dönem oldu. Aynı yılın temmuz ayında üç gün ara ile meydana gelen Sivas ve Erzincan Başbağlar'da toplam yetmiş vatandaşın yakılarak ve kurşuna dizilerek katledilmesi aynı şekilde hâlâ bir sis perdesinin altındadır... Yine 1993 yılı ekim ayında Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın öldürülmesi... Olay terör örgütüne mal edilmiş ise de, bu suikastla ilgili çok ciddi iddialar hâlâ gündemdedir. Tıpkı aynı yılın 24 Mayısında Bingöl'de şehid edilen, silahsız 33 er ve 5 sivil vatandaşımızın maruz kaldığı kanlı saldırı gibi... Evet, bütün bu cinayetlerden kim/kimler yararlandı?..