Bu kontrollü bir gerilim mi, yoksa...

A -
A +

MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin üslubu gün be gün daha sertleşiyor... Düne kadar sadece iktidara ve Başbakan Erdoğan'a yönelik kırıcı, hakaretamiz ifadelerden, "Âkil İnsanlar Heyeti" de nasibini alıyor! Sanatçı, yazar veya başka meslek mensubu olsun; hemen hepsine, böyle bir görevi üstlenmiş oldukları için, demediğini bırakmıyor. Bu sakıncalı üslubu kullanan kişi, Türkiye'deki önemli ve köklü bir partinin lideri olunca, ister istemez gerilim tırmanıyor. Zira bu kışkırtıcı sözler, sadece siyasi arena ile sınırlı kalmıyor. Toplumun tüm kesimlerine aks ediyor. Mesela Orhan Gencebay, Bahçeli'ye verdiği cevapta: "Üç yüz milyon tirajı olan bir kişiyim..." derken, sadece plaklarının satış rakamını değil; toplumda kendisini izleyen, seven ve destekleyen kitlenin genişliğine işaret ediyor...
Gencebay gibi, diğer kişilerin de her birinin kendi alanında bir temsil kabiliyeti ve kendisine sempati duyan, yeri geldiğinde ses verecek destekçi kitlesi bulunuyor. Hal böyle iken, Sayın Bahçeli neden gerginliği tırmandırıyor? Bu kontrollü bir tırmandırma mı, yoksa "ne olursa olsun..." türünden, neticesi hiç hesaplanmayan bir serüven mi? Bu soruyu sormamızın sebebi şudur: Devlet Bahçeli'nin malum üslubu, partisinin diğer kademelerinde dozu daha da artmış bir biçimde yankılanmaya başladı ki, bu gerçekten tehlikeli bir vaziyet!.. MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, Başbakan Erdoğan'ın çevresi için "esfel-i safilîn - aşağıların aşağısı" gibi çok ağır ifade kullanırken, Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, içlerinde Bahçeli'nin eski başdanışmanı Prof. Vedat Bilgin'in de bulunduğu âkil insanlar heyetine yönelik olarak, "kudurmuş itler..." gibi çok çirkin bir sözü kullanabiliyor.
Keza Hatay Milletvekili Şefik Çirkin de, Bahçeli ve yardımcılarının üslubuna paralel söylemle, öne çıkan MHP ileri gelenlerinden... Bütün bunları yan yana koyduğunuzda, ister istemez yarınlara dönük siyasi endişeler büyüyor. Endişe dediğimiz, toplumsal barışa verilebilecek zarar. Oysa Şefkat Çetin, 12 Eylül 1980 öncesinde bu toplumda yaşanan sağ-sol kavgasının ön saflarında yer alan ve o günlerin memlekete verdiği zararı en iyi bilebilecek isimlerden birisi. Bütün bu birikimine ve yaşadığı acılara rağmen, yukarıdaki üslubu takınmasının tek sebebi, Partisinin liderine ayak uydurmak mıdır? Hatta soruyu genişleterek şöyle sormak daha iyi olacak: Acaba MHP kurumsal bir siyaset kurgusuyla, süreklilik kesp edecek bu çatışmacı üslubu mu benimsedi? Yoksa bu, bireysel düzeyde yürütülen ve geçici sayılabilecek bir tepki şekli mi? Burası önemli, zira mevcut gerilimin kontrolsüz biçimde tırmanması, hiç beklenmeyen ürkütücü sonuçlara yol açabilir!
MHP'nin kavgacı üslubuna karşılık, BDP'nin söyleminde kimilerinin hiç de beklemediği kadar bir düzelme ve yumuşama söz konusu. Mesela Eş Başkan Gültan Kışanak, daha önce Selahattin Demirtaş'ın da dile getirdiği şu sözlerle Bahçeli'ye ilginç bir gönderme yapıyor: "Devlet Bahçeli olsun, ama o bahçede Isparta'nın gülü de olsun, Hakkâri'nin lâlesi de olsun. Birileri bu bahçede gülleri soldurmak, lâleleri ortadan kaldırmak, sadece dikenlerle yaşamak istiyor olabilir. Ama ben Türkiye'nin bunu arzuladığını düşünmüyorum..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.