Evet zemberekler boşaldı, iş şirazesinden çıktı... HSYK istediği kadar, aldığı hukuk dışı kararın arkasında durmaya çalışsın; Yargıtay Başkanlar Kurulu ile bazı üyeleri ve Danıştay Başkanı istediği kadar kurşun asker misali, peş peşe ve alelacele destek gösterisine girişsin... Hatta Cumhuriyet Başsavcısı durumdan vazife çıkarıp, yürütmeyi sindirme hesabına iktidar partisi hakkında; bir kapatma davasına hazırlık olmak üzere inceleme başlattığını açıklasın, durum değişmez. HSYK'nın Erzurum'daki özel yetkili dört savcının birden yetkisini kaldırması ve haklarında suç duyurusunda bulunması, en başta kesin olarak Anayasa'nın 138. maddesine aykırıdır. Aynı şekilde bu karar çok açık ve net biçimde Türk Ceza Kanununun 277. ve 288. maddelerinin ihlalidir. Yani Kurul açıkça suç işlenmiş, yetki gasbı yapılmıştır!.. HSYK'nın ve onu destekleyenlerin iddialarının aksine, Erzincan Başsavcısı hakkında soruşturma başlatan Erzurum eski Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal, Ceza Muhakemesi Kanunu 251. maddeye uygun olarak, doğru ve yerinde bir kararla işlem yapmıştır. Bu konuda tereddüde mahal yoktur. TCK ve CMK, 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa göre üst normdur. Zira ilk ikisi genel kanun, sonuncusu özel kanundur. Nedense HSYK'nın, haklarında soruşturma olmayan savcılara görevden el çektirmesini körü körüne destekleyenler, bu temel kuralı hatırlamak istemiyor. Oysa aralarında ayrışma olduğu takdirde, özel kanunun değil, genel nitelikteki kanunun hükmü uygulanır. "Özel yetkilendirmeyi yapan HSYK'dır, şu halde verdiği yetkiyi kaldırabilir..." diyenler, bu argümanı acaba niçin YÖK için de kullanmıyorlar? Efendim? Kaldı ki, HSYK, bir idari kuruldur. Yargısal denetim yapma yetkisi de söz konusu değildir... Ama bütün bunlara rağmen, o mahut kararı almıştır. Bu noktada artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Bu ülkede rejim üzerindeki yargı vesayeti, bütün sınırları zorlayan noktaya gelmiştir. Anayasa Mahkemesi, taa 1970 yılından beri, bütün uyarı ve sınırlamalara rağmen, kendisini kanun koyucu yerine koyarak yerindelik incelemesi yapmaktadır. Son örnekleri, 367 meselesi ve 10. ve 42. madde değişikliklerinin iptali kararlarıdır. Her iki karar da, Anayasanın 148 ve 153. maddelerine tartışmasız biçimde aykırıdır. Aynı şekilde Danıştay Sekizinci Dairesi'nin katsayı ile ilgili iki kararı ve itiraz üzerine Danıştay Daireler Kurulunun verdiği son karar, yine açıkça ve net biçimde Anayasanın 125. maddesine ve 2547 sayılı YÖK Kanunu ile 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun ilgili hükümlerine açıkça aykırıdır ve yetki gasbıdır... HSYK'nın son kararı ile birlikte, bu ülkede, yargıçlar devletine (jüristokrasi) doğru bir evrimle tehlikesi açıkça baş göstermiştir. Bahse konu karar ve akabinde yargı cenahında sergilenen tavırların oluşturduğu görüntü, âdeta bir yargı militanlaşmasını resmetmektedir. HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek, Kurul'un da Başkanı olan Adalet Bakanı için, "Kurulmuş zemberek gibi konuşuyor..." türünden, saygı kurallarını çiğneyen laflar edebilmiştir. Aynı şekilde, "Kimse bana ihsas-ı reyi öğretmesin..." diye üst perdeden tepki veren Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, başında bulunduğu kurumun bir dairesinin (5. Ceza Dairesi) verdiği 2009/5 K. Sayılı kararı dahi göz ardı edebilmiştir... Halbuki o karar, tam da Erzurum Yetkili Savcısının doğru yaptığını teyit ediyor! Hele Başsavcının çıkışı ayrı bir hikâye!.. Şüphesiz bu böyle devam edemez. Bu tehlikeyi bertaraf etmenin ve gerçek manada bir hukuk devleti tesis etmenin yolu, yeni baştan sivil ve demokratik bir anayasa yapmaktır. Rejim başka türlü vesayetten kurtulamaz.