Bu ne biçim kuşatma?!.

A -
A +

Yargıtay Birinci Başkanı Hasan Gerçeker'in, "Yargı kuşatma altına alınmaya çalışılıyor..." sözü, yoğun biçimde tartışılıyor. Tartışılmayacak gibi de değil, zira bu söz tek başına yeteri kadar tahrik edici... Acaba kim kimi kuşatıyor ve nasıl kuşatıyor? Bu arada kimler anayasaya, yasalara ve yargıya karşı direniyor? Prof. Nevzat Tarhan (Haber7.com), enteresan bir psikolojik tahlil yapıyor: "Hakkaniyet doktrini çalışmalarında bilinen ve insanın muhakeme gücünü bozan beş önemli duygu vardır. Bu duygular aşırı korku, aşırı sevgi, aşırı kıskançlık, aşırı ihtiyaç ve kuşatılmışlık duygularıdır. Bu duygular tarafsız olmayı ve olgulara nesnel bakışı engeller. Algıları bozduğu için olaylara kişiler üstü ve eşit bakışı bozar, olgu ile algının karışması sonucu yanlış karar verilmesine neden olur..." diyor. Yargıtay Başkanının tavrını analiz eden Prof. Tarhan, halihazırdaki durumun çarpıcı bir özetini de şöyle yapıyor: "Mahkeme kararı ile gelen savcıya eşkıya diyen, fiziksel olarak direneceğini söyleyen Erzincan Başsavcısı, mahkeme kararına rağmen ifade vermeye direnen general..." Elbette Hasan Gerçeker bu sakil durumlara karşı bir şey söylemiyor! Tam tersine, HSYK'nın; Anayasa ve kanunlara ve başında bulunduğu Yargıtay'ın 5. Ceza Dairesinin vermiş olduğu karara açıkça aykırı olarak, Erzurum'daki özel yetkili savcılara müdahalesinin doğru olduğunu savunuyor... Danıştay Başkanı da hemen ve hiç düşünmeden destek veriyor... Oysa Erzurum'daki özel yetkili savcıların başından sonuna kadar, Anayasa; genel ve özel kanunlar ve ilgili diğer prosedürlere uygun biçimde hareket ettikleri, bütün delilleriyle ortada... Başbakan Erdoğan haklı olarak bazı ezberleri bozan bir çıkış yaptı. Ahmet Altan'ın da (Taraf) işaret ettiği üzere, şimdiye dek, resmî olarak bu düzeyde, yargının bağımsızlığı kılıfı içinde sunulan kimi iddia ve ithamlara böyle bir cevap verilmemişti. Başbakan, "Bedeli ne olursa olsun bunları anlatacağım..." diye kararlılık bildirirken, işin esasının gerçekte ne olduğu ve nasıl algılandığının zihinlere yerleşmesini istiyor. Her şeyden önce kırk yıldan beri, Anayasa Mahkemesi'nin; anayasa hükümleri ile, kendisine çizilmiş olan görev sınırlarını sürekli olarak ve ısrarla çiğnediğinin altını çizmek gerekiyor. Meclis'te 411 oyla kabul edilmiş olan, bir Anayasa değişikliğinin; Mahkeme tarafından iptalindeki esas nokta, parlamentodaki kahir ekseriyet meselesi değildir. Esas olarak bu iptalin Anayasanın ilgili hükümlerine (Md. 148 ve 153) açık aykırılığıdır. Yani Mahkeme'nin kendisini yasama organı yerine koyarak yerindelik incelemesi yapmasıdır. Keza 367 meselesinde de, katiyen görev alanına girmeyen 'Meclis Kararı'nı incelemeye alıp, iptal ederek aynı şekilde hareket etmiştir. Yani yasamanın yetkilerini sahiplenmeye kalkışmıştır... Aynı şekilde Danıştay'ın, Yürütmeye ait olan 'Katsayı' yetkisini uhdesine alma girişimi; AY. 125 md ve Milli Eğitim Temel Kanunu ile YÖK Kanunu'nun ilgili hükümlerine, kesin olarak aykırıdır. Yani iddia edildiği gibi, yargı kuşatma altına alınıyor değil; tam aksine yasama ve yürütmenin yargı tarafından kuşatılması söz konusu... Sonuç: Hasan Gerçeker, Savcı İlhan Cihaner'in mahkeme kararına "EŞKIYALIK" demesine veya Org. Berk'in ifade vermeye gelmemesine hiçbir şey demiyor. Ama yargı reformu çalışmasını "KUŞATMA" olarak görüyor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.