İki gündür Türkiye gazetesinde, Darfur'daki mülteci kamplarında yaşayan insanların çektiği sıkıntıları okuyorsunuz. Darfur'da ve Sudan ülkesi genelinde yaşanan hadiseleri, yapılan dış müdahaleleri anlatabilmek için ciltlerle kitap yazmak gerekir... Elli dört tane bağımsız devletin bulunduğu, bir milyar insanın yaşadığı Afrika kıtasının neredeyse tamamı, huzursuz ve iç karışıklıklarla boğuşuyor. İşte son günlerde, Nijerya'da yaşanan faciayı medya organlarından izliyorsunuz... Ne kadar sağlıklı olduğu bilinmeyen rakamlara göre, en az altı yüz kişi hayatını kaybetti. Bir petrol ülkesi ve Afrika'nın en kalabalık nüfuslu devleti (150 milyon) olan Nijerya, bağımsızlığına kavuştuğu 1960'lı yıllardan bu tarafa, ne yazık ki, etnik ve dini kökenli iç çatışmalardan ve askerî darbelerden başını kaldıramadı. İngiliz Sömürge Yönetiminin hüküm sürdüğü bütün yerlerde olduğu (Orta Doğu'da Filistin-İsrail, Hint Alt Kıtasında Keşmir Meselesi vs.) gibi, Nijerya da, İngilizlerin çekilirken bıraktığı çıban başlarıyla boğuşup duruyor. Aynı şey bütün dehşeti ile Sudan'da cereyan ediyor!.. 1956 yılında İngiliz Sömürge Yönetiminin çekilmesiyle bağımsızlığına kavuşan Sudan'da, altı yıl sonra 1962'de birinci iç savaş başladı ve 1976 yılına kadar devam etti. 1983'te tekrar başlayan Güney Sudan'ın ülkeden kopma sürecini tetikleyen ikinci iç savaş da, 2005 yılında yapılan anlaşmaya kadar devam etti. 22 yıl devam eden kanlı çatışmalarda 1.5 milyon kişinin hayatını kaybettiği biliniyor. Netice olarak, 2011 yılında yapılacak referandum sonucuna göre, Güney Sudan'ın ülkeden kopup kopmayacağı belli olacak. Güney Sudan meselesi tam halledilmek üzere iken, bu defa 2003 yılında Darfur bölgesinde büyük bir fitne koptu ve yüz binlerce kişiyi yerinden yurdundan etti... Darfur'u burada uzun anlatmayacağım. Yazı dizisinde bazı detayları okuyabilirsiniz. Ancak mesele sadece Darfur değil. Sudan devletinin bütünü. İstanbul'da yapılan Darfur Konferansı'nda (22 Haziran 2009), Avrupa-Sudan Halkla İlişkiler Konseyi Müdürü Dr. David Hoile'un da çok kesin bir dille ifade ettiği üzere; Darfur'da, Batılıların kışkırtmasıyla siviller arasında savaş çıkmıştır. Aynı şekilde Darfur'da barışın sağlanması da, Batılı hükümet ve hükümet dışı organizasyonların engeline takılmaktadır... Dünya Sağlık Örgütü'nün yalanlamasına (Sınır Tanımayan Doktorlar da bu tespiti yapıyor...) rağmen, Darfur'da soykırım yapıldığı iddiaları belli odaklarca ısrarla sürdürülmektedir. Bu arada dünyadaki devletlerin üçte ikisinin, henüz meşruiyetini kabul etmediği (Sadece 69 ülke, mahkemenin yetkisini tanıyan ikili anlaşma yapmış durumda) Uluslararası Ceza Mahkemesi; bu iddia ile 5 Mart 2009 tarihinde, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkında tutuklama kararı verdi. İlk defa görev başındaki bir devlet başkanı için böyle bir karar veriliyor... Bu kararın, Sudan Yönetimini baskı altında tutmaya ve Sudan halkını da aşağılamaya yönelik olduğu aşikârdır. Yine David Hoile'un ifadesiyle, Batı; Sudan'da barışı sağlamaktan ziyade, Ömer El Beşir'i ve partisini (İktidardaki Milli Kongre Partisi-Mu'tamar'ul Vatani) ortadan kaldırıp rejimi değiştirmek istemektedir. Halen ülkede en fazla sevilen kişi (Güney Sudan'da dahi popülaritesi yüksek) konumundaki El Beşir, ülkenin bütünlüğünü koruyabilecek tek lider olarak görülüyor. Güney Sudan ile Darfur meselesini birbirine karıştıracak kadar, konu hakkında bilgisiz olan bazı Türk gazeteci-yazarlar da, Ömer El Beşir'in Türkiye Cumhuriyeti tarafından ağırlanmasına şiddetli reaksiyon gösteriyor!.. Bu hususu ve Türk-Sudan münasebetlerinin her iki taraf için taşıdığı önemi, bir sonraki yazıda ele almaya çalışacağım.