Türkiye, dönüşü olmayan bir yola girmiştir. Bu yol, Avrupa Birliği standartlarında demokratik bir idari sisteme sahip olmaktır. Demokratikleşme yolunda önemli adımlar atıldıkça; statükoyu muhafaza etmek isteyenlerin direnişi de sertleşebilir. Ama çare yok, demokrasiyi hepimiz hazmedeceğiz. Bundan geriye gidiş artık mümkün değil. Yaşı kemale erdiği halde, demokrasi anlayışları bir türlü olgunlaşamayan kıdemli yazarlar, başyazarlar vs. her fırsatta otoriter ve militer sistemleri çağrıştıran yaklaşımlarını sergileseler de, gidişatı saptırmaları mümkün değildir. Ama, demokrasiyi isteyenlerin de dikkatli davranıp, onların istismarına fırsat vermemesi gerekir... Yani uyanık olma zamanı. Bir süreden beri, YÖK Kanunundaki değişiklik bahane edilerek, hükümetin ülkeyi gerdiğini iddia edenler var. Şu basit sorunun cevabı bile, tek başına bu iddiaların geçersizliğini ispatlayabilir; Hükümet, sonuçta kendi aleyhine olacak bir gerginliği niçin tetiklesin?! Yani, piyasaları karıştıracak, halkı tedirgin edecek, kendi konumunu zayıflatacak bir şeyi niye yapsın? Böyle bir sakat mantık olur mu? İnsan bindiği dalı keser mi? Onun için, hükümete muhalif çevrelerin gerginlik iddiaları, ancak ters taraftan doğrudur... Yani; gerginliği körükleyen hükümet değil, kendileridir. Örnek mi istiyorsunuz; işte Barolar Birliği Başkanı'nın beyanatı: "İmam Hatip kökenli bir kişinin Başbakan olmasını hazmedemiyorum..." Edersiniz, edersiniz, sayın başkan; etmek zorundasınız. Çünkü, onu Başbakan yapan güç, halkın iradesidir! Ve hukukçu olarak herkesten daha iyi bilmek durumunda olduğunuz bir şey var; Demokrasi demek halkın iradesinin geçerli olduğu sistem demektir. Ayrıca bir şeyi daha bilmeniz gerekiyor; bu ülkede, insanları inanç, dil, etnik köken, eğitim ve yaşam biçiminden dolayı ayırıma tabi tutmak, dışlamak bölücülüktür. Anayasa ve Ceza Kanununa göre kesin olarak suçtur. Halkı kin ve nefrete, ayrışmaya sürükleyecek her türlü davranış TCK 312/2'nci maddesini açıkça ihlal etmektir. Herhalde sayın savcılar bu beyanınızı ayrıca değerlendirecektir. Bir kısım insanları sadece gözünüzün üstünde kaşınız var diye, muaheze etmenin bir sorumluluğu, bedeli olmalıdır elbet... Aynı şekilde, hükümete her fırsatta hakarete varan hücumları yapan ve kanunsuz eylemleri hiç çekinmeden organize eden rektörlerin de la yüs'el olmadıkları biliniyor olsa gerek. Eylemlere öncülük yapan rektörlerden Emin Alıcı, öyle provokatif açıklamalarda bulunuyor ki, rektörlük görevi ile bağdaşması mümkün değil. Alıcı daha önce de, "Kubilay gibi şehit olmaya hazır olduklarını" söyleyerek gerginliği tetiklemişti. Öğrencilerin yüzde 92'sinin şikayetçi olduğu YÖK sistemini savunmayı, Sayın Prof. Alıcı laikliği savunma olarak algılıyor ve bunun için gerekli her şeyi yapacaklarını söylüyor. Cüppeli eylemler, çeşitli mekanlarda sergilenebilir, ancak esas mesele rektörlerin ne kadar inandırıcı olduklarıdır. Vatandaş her şeyi dikkatle izliyor ve notunu veriyor... Türkiye'nin önünde, demokrasiden başka alternatif yoktur. Bunu herkesin bellemesi lâzım.