Dış politikamızı beğendirmek zorunda mıyız?!.

A -
A +
Yoğun programına rağmen, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, pazar günü yaklaşık üç saatini gazetemizde geçirdi. Yazı işleri toplantısındaki görüşmenin bir özetini dünkü manşet haberimizde okudunuz. Ama toplantıda, yazılmak ve yazılmamak (gazetecilerin pek sevmediği "off the record") kaydıyla çok şey konuşuldu. Girizgâh olarak, Sayın Davutoğlu; çocukluk ve gençlik dönemi ile ilgili çok tatlı ve bir o kadar da ibretli anekdotlar anlattı. Daha ilkokul sıralarında iken gazetecilikle yolu kesişen, 5. Sınıfta iken Bizim Anadolu gazetesine yazılar yazan Davutoğlu; sonraki yıllarda aile dostları, kıymetli insan merhum Mehmet Emin Alpkan üzerinden Türkiye gazetesiyle olan ailevi ve kültürel bağlarından da uzun uzun bahsetti. Ahmet Davutoğlu'nu dinlerken, bir politikacı ve akademisyenden ziyade; insan hakiki bir münevveri (aydın ifadesini bilhassa kullanmadım!) dinlemenin zevkini tadıyor...
Fakat nedense, bu ülkede bazıları ta baştan beri, Dışişleri Bakanına karşı büyük bir hazımsızlık içinde! Bu hazımsızlığı, kimileri onun başdanışmanlık görevine geldiği günden beri her vesile ile açığa vurup duruyor... Şüphesiz bunun çok çeşitli sebepleri var. Bir kısmını Bakan bizzat anlattı. İdeolojik sebepler var, vizyon meselesi var, bazı yazar ve yayın yönetmenlerinin şişik egolarından kaynaklanan durumlar var, "Beyaz Türklerin";  o meşhur "Bunlar da nereden çıktı?" klişesinde ifadesini bulan, Anadolu insanına karşı genel hazımsızlık ve tepeden bakışı var. Var oğlu var... Bunlar pek önemli değil. Hatta hiç önemli değil! Fakat bir gerçeği irdelemek gerekir. Sayın Bakan Cumhuriyet'in üçüncü kuşağının psikolojik durumunu kısaca analiz etti. Ancak ben onun öncesindeki iki kuşağın haleti ruhiyesine de işaret etmek isterim:
Cumhuriyetle birlikte doğan nesil ve ondan bir sonraki kuşak, Birinci Dünya Savaşı'ndaki büyük mağlubiyetin yansımaları ve daha sonra da İkinci Dünya Savaşı ikliminden neşet eden korku ve tedirginlikleri iliklerine kadar yaşadığı için, ister istemez kalıcı bir endişeye düçar olmuştur. Dolayısıyla bu insanlar yaygın olarak, sinik, ürkek ve edilgen bir kişiliğe sahip olmuştur... Dışişleri Bakanımızın ifadesiyle, ancak üçüncü kuşak cumhuriyet gençliği (sağcısıyla-solcusuyla) korkulardan uzak, cesur ve meydan okuyan bir tavırla ortaya çıkmıştır. Ancak ideolojik taassup ve çıkmazlar, bu kuşağın dezavantajı olmuş ve esas hedeften büyük sapmalar meydana gelmiştir.
Bugün, Türkiye'nin özellikle son on yıldaki (Rahmetli Özal'ın 1980'lerin ortasından itibaren ortaya koyduğu büyük vizyonu da hatırda tutarak...), şahsiyetli; iddialı ve kararlı dış politikasından rahatsızlık duyanlar, maceracılık diyenler, edilgen mizaçlı eski kuşak mensupları ile bunların devamı kozmopolit, lümpen yeni jenerasyondur. Davutoğlu'nun gayet açık ifade ettiği gibi, bu coğrafyada iddialı olmayan devletler ayakta duramaz, bu bir. İkincisi ve en önemlisi, birilerinin hoşuna gitmiyor diye, dış politikamızda stratejik menfaatleri göz ardı edecek halimiz yok. Varsın onlar beğenmesin. Hiç önemli değil!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.