Erdoğan'ın İran ziyareti...

A -
A +
İç politikadaki yüksek hararetli tartışmalara inat, Başbakan Erdoğan'ın dış seyahat trafiği de son sür'at devam ediyor. Sizler bu satırları okurken, Başbakan ve beraberindeki heyetle Tahran yolunda olacağız. 17 Aralık operasyonundan sonra Başbakan sırasıyla Pakistan, Japonya-Singapur-Malezya ve Belçika'ya resmî ziyaretlerde bulundu. Bu arada son aylardaki yabancı konuk sayısının hayli yüksek olduğunu belirtelim. Son olarak, 22 yıllık bir aradan sonra, Fransa Devlet Başkanı François Hollande Ankara'ya geldi. Erdoğan'ın Brüksel ve Cumhurbaşkanı Gül'ün İtalya ziyaretinin ardından, Almanya ile birlikte AB'nin çelik çekirdeğini teşkil eden Fransa cenahından ülkemize yapılan bu üst düzey ziyaret, kuşkusuz siyasi ve ekonomik açılardan önemli sonuçlar getirecektir...
Başbakan Erdoğan'ın İran ziyareti de, Orta Doğu bölgesinde çok önemli olayların yaşandığı bir dönemde gerçekleşiyor. İran ile hem ikili ilişkilerde, hem de Bölge meselelerine dair son derece hassas dengeler söz konusu. 1979'daki Humeyni Devrimi'nden bu yana, başta ABD olmak üzere gelişmiş dünyanın büyük bölümü tarafından izole edilmiş olan İran, bilhassa son on yıl boyunca ağır baskılar altında sürdürmeye çalıştığı nükleer programı yüzünden, ciddi ekonomik sıkıntılar yaşadı... Eski cumhurbaşkanı Ahmedinecad, sekiz yıl boyunca, sert ve radikal bir üslupla, küresel güçlere karşı meydan okuyarak gerilimi tırmandırdı. Ancak geçtiğimiz haziranda onun yerine gelen Hasan Ruhani, daha koltuğuna oturmadan, bu gerilimi düşürücü ılımlı mesajlar verdi. Otuz yıldan beri Tahran rejimine karşı hep tedirginlik duyan Batı dünyası, Ruhani'nin diplomasiyi önceleyen tavrına doğrusu büyük prim verdi. Henüz gözle görülür, elle tutulur bir şey yapmamış olmasına rağmen, eylül ayındaki BM Genel Kurulu'nda âdeta şov yaptı...
ABD Başkanı Barack Obama dahi, Ruhani'nin estirdiği yeni havaya ilgisiz kalmadı ve ilk defa iki ülke arasında doğrudan temas adımları atıldı. Öyle ki, Ruhani buna benzer bir havayı geçen hafta İsviçre'nin Davos kasabasında da estirmeye devam etti. Elbette her şey selefinin kavgacı ve tehditkâr diline karşılık, Ruhani'nin yumuşak ve iş birliğine açık tavrından ibaret değil. Ekonomik olarak küresel güçlerin uyguladığı ambargodan ötürü ekonomisi iyice daralan İran, nihayet iki ay önce BM'nin daimi üyeleri ve Almanya (P5+1) ile geçici anlaşmaya vardı. Sadece altı aylık geçici bir anlaşma olmasına rağmen, bu dahi İran'a bir nebze nefes alma fırsatı verecek. Bu süreçte de, Türkiye'nin finansal ilişkilerin kurulmasında yapacağı katalizör görevi çok çok önemli olacak. Mesela Hindistan gibi bazı ülkelerin İran'a ödemekte olduğu petrol paralarının, Türk bankacılık sistemi üzerinden ulaştığı biliniyor...
Türkiye ve İran, Bölgenin iki büyük ülkesi olarak birbirinin ayağına basmamaya ve karşılıklı olarak iyi ilişkileri sürdürmeye dikkat ediyor. Ancak bu, her konuda görüş birliği içinde olduğunu göstermez. Nitekim Ahmet Davutoğlu'nun Davos'ta mevkidaşı Cevat Zarif ile Suriye konusunda girdiği diyalog, işin rengini net olarak ortaya koymaktadır. Bu konuya devam edeceğiz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.