Gül'ün İsrail ve Filistin ziyareti

A -
A +

Türkiye-İsrail ilişkileri epey zamandan beri oldukça limoni... Bu limoniliğin sebepleri hem çok hem de oldukça farklı konulardan kaynaklanıyor. Ama bunların arasından iki sebep en fazla öne çıkıyor; Birincisi, İsrail'in Filistin halkına karşı uyguladığı "devlet terörü" , diğeri de Kuzey Irak'ta Türkiye'yi fazlasıyla rahatsız eden açık ve örtülü faaliyetler!.. İsrail, Türkiye ile ortaklık ilişkilerinin giderek zemin kaybettiğini görünce, bu durumu tersine çevirmek için yeni gayretlere girişti. Hem İsrail hükümeti, hem de başta Amerika olmak üzere, çeşitli ülkelerdeki Yahudi lobileri, her vesileyi kullanarak, bazen diplomatik lisanla, bazen de bu ölçüleri bile aşan bir üslupla Türkiye'yi kendi arzu ettikleri politik yöne çekmeye çalıştı. Ancak Türkiye'nin sadece hükümet seviyesinde değil, devlet olarak topyekun koyduğu tavır değişmedi. Bu yüzden son iki yıldır ısrarlı talep ve davetlere rağmen, ne Dışişleri Bakanı Gül, ne de Başbakan Erdoğan, İsrail'e gitmeyi kabul etmedi. Aynı şekilde şaron'un Türkiye'ye gelme isteği de geri çevrildi... Peki şimdi ne değişti ki, Abdullah Gül İsrail'e gitti. Bu sonucu hazırlayan sebep ve gelişmeler de çok ve çeşitli... Belki de en önde gelen sebep, Filistin halkının, bölgedeki barış çabalarında Türkiye'nin daha fazla rol almasını istemesidir. Zira Filistinliler, içinde bulundukları korkunç durumdan biraz olsun çıkabilmeleri için Türkiye'nin bölgedeki etkisini kullanmasını ısrarla istiyor. Türkiye de, yeni dış politika stratejisi çerçevesinde, daha önce başalttığı "Komşularla sıfır problem" yaklaşımını, bu yeni dönemde daha ileriye götürerek; çevresindeki birinci halka ile, yani komşu ülkelerle ilişkileri daha derinleştirmek, Suriye örneğinde olduğu gibi serbest ticaret anlaşması, yahut Rusya ile münasebetleri her alanda daha da ileriye götürmek; bunun yanında ikinci kuşak ile de daha sıkı bağlar kurmak ve bu bölgelerde de etkili rol oynamak istemektedir. "İkinci kuşak" denilen, yani Türkiye ile direkt komşu olmasa bile, tarihi ve kültürel bağlar sebebiyle çok yakından ilgili olduğu ve kayıtsız kalamayacağı ülkeler, başta Filistin olmak üzere, Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Makedonya, Gürcistan'daki Abhazya meselesi, Osetya'daki problemler ve Çeçenistan dramıdır. Filistin meselesi, yarım asrı aşkın zamandır süren büyük bir tarjedi. Gelinen noktada, Filistin halkının acılarının dinmesi için Türkiye'nin orada, mutlaka barış için rol üstlenmesi gerekiyor. Halihazırda, "Quarted" denilen oluşumun, yani BM, AB, ABD ve Rusya'nın içinde yer aldığı dörtlünün ortaya attığı "Yol Haritası" formülü işlemiyor. Aslında bu formülün işlemesi, Quarted'in fonksiyoner olması ile mümkündür. Bunun olabilmesi de yine ABD'ye bağlı. ABD isterse dörtlü oluşum faaliyet gösterebiliyor. İstemediği zaman her şey kağıt üstünde kalıyor. ABD'nin şimdiye kadarki politikaları da hep İsrail'i kayırmaya yönelik olduğu için, kalıcı bir barış ortamını sağlayacak nitelikte olmadı hiçbir zaman. Biraz da bu yüzden olacak ki, İngiltere şu sıralarda Orta Doğu Barışı için yeni bir konferans toplamak istiyor! Diğer taraftan Quarted'in içinde Filistin ve Kudüs'ün Müslüman kesimi için temsilci olabilecek bir aktör de yok! Yahudiler, ABD'nin kendilerini temsil ettiğini her zaman düşünebilirler. Katolik Hristiyanların temsilcisi olarak da AB görülebilir. Rusya da Ortodoksların hakları için pekala sözcülük yapabilir... Peki Müslümanların haklarını kim seslendirecek? Onun için Türkiye'nin Filistin ve Kudüs meselesinde yeni bir inisiyatif başlatması gerekmektedir. Bu İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) vasıtasıyla olabilir. Zira İKT'nin kuruluş gerekçesi de zaten Kudüs Meselesidir. Ve bu dönemde İKT Genel Sekreterliği Türkiye'nin uhdesindedir. Bunu etkili şekilde kullanması mümkündür. Türkiye'nin yeni dönemdeki dış politika yaklaşımlarından biri de Uluslararası kuruluşlarla daha sıkı ilişki ve bu kuruluşlarda daha etkili görev almaktır. Küresel aktörlerle münasebetleri dengeli götürme ve iyileştirme yaklaşımı ile birlikte bunu ne kadar iyi uygulayabilirse o kadar olumlu sonuç alabilir. Bu çerçevede Türkiye, 1948'de kurulmuş olan; ancak bugün hiçbir etkinliği görülmeyen Kudüs Komitesi' ni tekrar canlandırabilir. Bu komitede ABD ve Fransa ile birlikte Türkiye de yer alıyor. Özetleleyecek olursak, yarın Filistin'e geçecek olan Abdullah Gül'ün İsrail'deki temasları büyük önem taşıyor. Bu ziyaret Filistin meselesi için yeni açılımlar sağlayabilir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.