Herkes barış çağrısı yapıyor da...

A -
A +
Görünüşte herkes barışçı... Hiç kimse çatışma olsun istemiyor. Peki, ortalıkta bunca parmak (bazen de yumruk) sallayanlar kimler? Meclis çatısı altında başlayıp, halk katmanlarına indikçe daha da şiddetlenen gerilim, nasıl peyda oluyor? İktidara ve onu destekleyen kesimlere, her gün hiza istikamet vermeye kalkanlar, "Aklınızı başınıza devşirin, yoksa kötü olur..." diye abanın altından ve üstünden sopa göstermeye kalkanlar... Kim bunlar?
İlk bakışta görülen şu: Toplumda sesi en fazla çıkanlar (dün de öyleydi, bugün de...), siyasal ve sosyal baskı altında olduğunu söyleyen ve kendilerini "mağdur" olarak tanımlayanlar! Diğer taraftan, en fazla dillendirilen husus da şu: Türk- Kürt, Sünni- Alevi ve yaşam tarzı (laik –dindar, seküler – muhafazakâr) temelli, giderek derinleşen, derinleştikçe de ayrışma ve çatışmayı körükleyen toplumsal stress ve gerilimi biriktiren fay hatları var. Bu fay hatları derinleşmemeli... Doğru, içtimai fay hatları derinleşmemeli. Ama asıl mesele şu tespiti yapmak: Kimdir bu fay hatlarını derinleştirenler ve bunu neden yapıyorlar? Taa 1700'lü yıllarda uç veren Kürt meselesini, bugüne kadar hangi ölçüde kavrayabildik? Varlığı bilinen çok etkili dış dinamiklere rağmen, uzun müddet aşiretler isyanı olarak asayiş boyutunda değerlendirme, konuyu etnik ve siyasi yönüyle yok sayma... Bu arada derin devletin bazı unsurlarının katkısıyla problemin büyümesi, kontrolden çıkması ve askeri vesayetin inhisarında çözümsüzlüğe terk edilip, büsbütün kronik hale gelmesi... Nihayet AK Parti iktidarı, kararlılıkla çözüm için adımlar atınca, bundan kimler rahatsız oldu ve hâlâ daha kimler çözüm sürecini sabote etmeye çalışıyor? Peki, Alevi meselesi bugünün meselesi midir? Üçüncü Boğaz Köprüsüne Yavuz Sultan Selim isminin verilmesini, alevi vatandaşlara dönük baskı, sindirme ve hakaret olarak telakki edenler, yine bu iktidar döneminde ilk defa ciddi şekilde yapılan "Alevi Açılımı" ile problemin halli yolunda, hayli mesafe alındığını niçin görmüyorlar? En yakıcı iki meselenin de üstüne cesaretle giden ve samimi çözüm için bütün riskleri alabilen AK Parti iktidarı, "Muhafazakâr Demokrat" olduğu için mi, hakkı teslim edilmiyor? Gayrımüslim azınlıkların haklarının korunması, geçmişte yapılan haksızlıkların telafi edilmesi noktasında, Cumhuriyet tarihinde, bugünkü iktidar kadar çaba gösteren ve icraat yapan bir hükümet var mı? Gelelim yaşam tarzı üzerindeki tehdit meselesine... Türk toplumunun kahir ekseriyetinin muhafazakâr yapıda olduğu sosyolojik bir gerçek değil midir? Yapılan istatistiklerde, değişik tonlarıyla birlikte; bu toplumun muhafazakârlık oranının yüzde seksenlerde olduğu bilimsel bir gerçek değil midir? Keza toplumdaki kadınların yüzde 69'unun (Üçte ikiden fazla) başı örtülü olduğu bir diğer bilimsel realite değil midir? Hal böyleyken, başı örtülü olmayan azınlıktaki kadınların yaşam tarzına tehdit olur (Dikkat edin, mevcut değil, muhtemel bir tehditten bahsediliyor...) diye, çoğunluğun yaşam tarzına on yıllarca, kim müdahale etti?! Efendim?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.