Herkes, "çok kritik bir süreç" diyor ama...

A -
A +

Terörle mücadelede yeni ve çok farklı bir safhaya girildiği kesin. Medyadaki haber ve yorum bombardımanı da bunu ortaya koyuyor. Fakat daha önce de benzer durumlar yaşandı. Maalesef her defasında sonuçsuz kaldığı veya daha çok şiddeti davet ettiği için, ister istemez herkeste bir ihtiyat ve endişe var. Bu sefer gerçekten bir çözüm olacak mı? Zira işler yolunda gitseydi, yirmi yıl önce de pek âlâ bir çözüm bulunabilirdi... Ne yazık ki, terörün bitmesini istemeyen çevreler, süreci sabote etmişti. Evet, silahsız 33 erimizin şehit edilmesi tam bir provokasyondu ve şer odakları hesabına istenen sonucu da vermişti. 1993'ten beri, buna benzer durumlar çok yaşandı. Habur'da yaşananlardan tutun da, "Oslo Süreci" denilen görüşmelerin ifşa edilmesi, Tokat Reşadiye ve Silvan saldırıları, hep aynı maksatlara matuf sabotajlardı. Elbette bütün bu acı tecrübelerden devlet yeterince ders çıkardı, çıkarmış olmalıydı! Öyle görünüyor ki, genelde devlet ve özelde hükümet, çıkarılan bu dersler ışığında, süreci çok daha hazırlıklı, tedbirli ve dikkatli götürüyor... Sadece devlet veya hükümetin titizliği yetmez elbette. Herkese sorumluluk düşüyor. Siyasi partilere, medyaya, sivil toplum kuruluşlarına, kanaat önderlerine ve bütün topluma... Terör meselesi hakkında, herkesin bilgisi olmasa da fikri olduğunu görüyoruz! Böyle ortamlarda kafa karıştırmak isteyenlerin işi hayli kolaylaşır. Çünkü ortada dolaşan yalan-yanlış bilgilere göre, yapılan siyasi değerlendirmeler, kamuoyunu fena halde yanıltabilir. Bir de böyle fırsatları kullanmak için tetikte bekleyen "etki ajanlarının" yapacağı tahribatı unutmamak gerekiyor. Bu türden ajanların memleketimizde bol miktarda bulunduğu da sır değil. Sürecin kritik olduğunu tekrarlamak tek başına anlam ifade etmiyor. Bunun gereğini de yapmalıyız. Bu açıdan mesela Ahmet Türk'ün Öcalan ile görüştükten sonra yaptığı şu açıklama doğru bir yaklaşımdır: "Sürecin barışa evrilmesi konusunda kim ne katkı sunarsa gerçekten memnun oluruz. Meseleyi büyütmemek gerek. Ama kanayan bir yara var. Bu yarayı deşmek, kanatmaktan ziyade herkes merhem sürmeli. Aynı zamanda basına da söylüyorum; hassas süreçlerden geçiyoruz. İnşallah olumlu bir noktaya varır..." Umarız BDP'nin tümü de böyle davranır. Başbakan'ın siyaset danışmanı Yalçın Akdoğan da, muhtemel sabotaj ve provokasyonlara dikkat çekerek, şu uyarıları yapıyor: "Bu mesele öyle akşamdan sabaha bitecek bir konu değil. Beklentileri fazla yükseltmemeli..." Akdoğan, bu yapılan çalışmaların zaman kazanmaya, oyalamaya dönük bir taktik hamle değil, doğrudan nihai çözüme dönük bir çaba olduğunu da hatırlatıyor. Siyasi irade, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar kararlılık ve cesaret göstererek, Türkiye'nin bu en yakıcı meselesine çözüm bulmak için uğraşıyor. Ana muhalefet partisinin de, bu safhada hükümete yardımcı olmak noktasında yeşil ışık yakması önemli bir gelişmedir. Temennimiz bu defa her şeyin yolunda gitmesi... Medyadaki yayın bombardımanının bir kısmı, hâlâ daha üzüm yemekten ziyade, bağcı dövmeyi amaçlıyor. Bu kritik süreci baltalayacak her kelimenin, cinayet hükmünde olduğunu unutmayalım. Nokta!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.