Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Başbakan Erdoğan ve Hüseyin Çelik'in; "Siyasi parti lideri ağzıyla konuşuyor..." yollu eleştirilerine cevap verirken, "Biz sadece yargı bağımsızlığı için çalışıyoruz..." demiş. "Söylediklerimiz yargı bağımsızlığının daha güçlenmesi için, yargı bağımsızlığının geri gitmemesi için..." diye de ilave yapmış. Sayın Gerçeker'in bu söylediklerinin "gerçek" olarak yerini bulması için, Genelkurmay'da yargıç ve savcılara brifing verildiğinde; Sabık Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın "Van C. Savcısının görevden atılmasını ben istedim..." veya suçüstü yapılan astsubay için, "Tanırım, iyi çocuktur..." dediğinde, yahut şimdiki başkan Org. Başbuğ; anayasal düzene karşı suç işlemek üzere kurulduğu iddia edilen suç örgütünde, bir numaralı sanık olan; 3. Ordu Komutanı "Saldıray Berk'e kefilim..." diye konuştuğunda da, yargı bağımsızlığını savunmalı idi... O yüzden kusura bakmasın ama, bu savunması pek inandırıcı gelmiyor! Sayın Gerçeker HSYK'nın, Erzurum Özel Yetkili Savcılarının görevlerine kanunsuz biçimde müdahale etmesini savunduğu zaman, inandırıcılığına gölge düşürmüştü... Bakınız, HSYK'daki tıkanma yüzünden, Ankara'daki 14 tane mahkeme vekil yargıçlarla çalışmak zorunda kalıyor. Ülkemizde davaların bitişi uzun yılları alırken, bir de bu durumun yol açacağı gecikmeyi hesaplayınız. Öte yandan savcılar harıl harıl, Oktay Kuban'ın salıverdiği yirmi küsur sanığın yakalanması için çalışıyor! Evet yargı işleyişi şirazesinden çıkmadan, sistemin ıslahına herkes yardımcı olmalıdır. Hukuk ilkeleri yerine, ideolojik tandansa göre çomak sokmaya kalkışılırsa, işin sonu gelmez! Yüksek yargı organları, mevcut statükoyu sağlayan antidemokratik anayasanın muhafızlığına soyunmuş durumda ama, bu düzenin sürdürülmesi artık imkânsız. Bakınız Hakim Oktay Kuban'ın tartışmalı biçimde tahliye ettiği, "Balyoz Davası" sanıklarının tekrar tevkifine karar veren İst. 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin; ortaya koyduğu hukuki mütalaa, yargıçlığın ötesinde kendisine misyon biçenlere çok çarpıcı bir ders niteliğinde: "Hakimin, yasayla çerçevesi çizilmiş takdir hakkı, tutuklama ve tahliye kararlarında sınırsız, sorumsuz ve keyfi kullanılamaz... Takdir hakkının kişilerin güç, nüfuz ve sosyal konumlarına göre kullanılması, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı ve keyfilik olarak algılanmaktadır. Üç kişilik hakimler heyetince denetlenen ve kesinleşen tutuklama kararlarının, bir gün sonra başka bir nöbetçi hakim kararı ile ortadan kaldırılması, heyetin kararına üstünlüğü anlamına gelir. Bu yasanın özüne ve hukukun ruhuna uygun düşmez..." Evrensel hukuk ilkeleri ortada... İdeolojik ve siyasi tavırları, 'yargı bağımsızlığı' kılıfında savunmak beyhude!