İran BM ile anlaştı ama...

A -
A +
Ne olduysa oldu, Ahmedi Necad'ın yerine Cumhurbaşkanlığına seçilen Hasan Ruhani'nin görevi devralmasıyla birlikte, rüzgâr tersine döndü! Daha ortada hiçbir şey yokken, hatta Ruhani daha koltuğa oturmadan; selefinin zehir zemberek üslubunun aksine, verdiği yumuşak mesajlarla büyük sempati toplamayı başardı. Bu taktiği, eylül ayındaki BM genel kurulunda yaptığı konuşmada da sürdürdü ve deyim yerindeyse İran Heyeti, New York'ta büyük sükse yaptı. Gerçekte bunun bir karşılığı yoktu, zira henüz ortada bir şey yoktu. Sadece İran Yönetimi'nin üslubu yumuşamıştı ve iş birliğine hazır olduğunu açıklıyordu. Bu iş birliği yapma isteği de, esasen artık ağır ambargolarla dibe vurmuş bulunan ülke ekonomisinin; tamamen çökmenin eşiğine geldiği bir noktada, izhar ediliyordu...
Diğer taraftan uzun zamandır uygulanan ambargolara rağmen, İran'ı istediği hizaya getiremeyen ABD ve Avrupa, bir adım sonrası için zihin karışıklığı yaşıyordu. Zira İran ile büsbütün ipleri koparmanın ve bir çatışma ortamına sürüklenmenin getireceği maliyeti kimse göze alacak durumda değildi!.. İşte böyle bir atmosfer içinde, Obama henüz New York veya Washington'da; yüz yüze gelmeye ve tokalaşmaya hazır olmadığı Hasan Ruhani'yi, tam da ABD topraklarını terk ederken, havaalanı yolunda telefonla arayarak otuz küsur yıllık bir kopukluğu, kablosuz telefonun telleriyle(!) bağladı. BM Merkezi'nin bulunduğu şehrin trafiğinin, vermiş olabileceği sıkıntıdan dolayı özür dileyerek üstelik... Eh, bunca nezakete bir Acem kıvraklığı ile karşılık vermenin zamanı da gelmiş olmalıydı değil mi?
Acem kıvraklığı yerine, kıvrak Acem siyaseti demem daha doğru olurdu. Ama lafımı geri almayacağım. Bunun sebebi, Cenevre'de sağlanan ön anlaşmayı hafife aldığım veya sonucunu olumsuz beklediğimden değil. Şüphesiz bu gelişme çok çok önemli. Ve İran nükleer programının açığa çıktığı on küsur yıldan bu yana, ilk defa bu çapta bir mutabakat sağlanmış oluyor. Elbette bu sadece Ruhani'nin kibar üslubundan veya Obama'nın mahcup telefonundan devşirilmedi. Kim bilir ne kadar süredir devam eden kapalı kapılar ardındaki görüşmelerin (backdoor diplomacy), somut bir hâsılasıdır bu... Ancak benim takıldığım husus şu: Bugüne kadar birkaç defa, bu seviyede olmasa da, taraflar (P5+1-İran) arasında küçük küçük mutabakatlar sağlanmıştı. Lakin her seferinde, bu mutabakatların devamı gelmemiş ve aksine yerini yeni ihtilaflara bırakmıştı. Acaba bu kez ne olacak?
Yani altı ayın sonunda, nasıl bir tablo göreceğiz? Kararlaştırıldığı üzere, İran uranyum zenginleştirmeyi (yüzde 5 zenginleştirilmiş stokları büyütmeme, nükleer silah öncesi aşama olan yüzde 20 zenginleştirilmiş stokları seyreltme işlemine tabi tutma, yeni santrifüj inşa etmeme, var olan 16 santrifüjün yarısını da devre dışı bırakma, ağır su reaktörünü işletmeme vs.) durduracak mı? Buna karşılık, İran'ın halen dondurulmuş olan petrol gelirlerinden 4 milyar dolarlık kısım serbest bırakılacak mı? Petrokimya alanı başta olmak üzere, bu ülkenin otomobil, uçak yedek parçaları ve altın dış ticareti üzerindeki kısıtlamalar kaldırılacak mı? Nedense estirilen bayram havasını, pek sahici bulmuyorum. Zira germe-gevşetme politikasında, İran'ın kıvraklığını ciddiye almak lazım...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.