"İslâm Medeniyeti'nin Küreselliği..."

A -
A +

Bütün insanlığa gelen, en son ve en mükemmel din olan ve kıyamete kadar hükümran kalacak olan İslâm Dini'nin, cihanşumûl mahiyeti elbette tartışmadan varestedir... İnanç mertebesinde sarsılmaz hakikat bu olmakla beraber, dünyevî tartışmalarda medeniyet algı ve anlayışı, çok farklı biçimlerde ele alınıp; birbirine zıt ve dahi çoğu kez taassup derecesinde dışlayıcı, sübjektif yorumlara tabi tutuluyor. Bilhassa son üç yüz yılda, "BATI" diye adlandırılan cenahın, maddi planda kaydettiği ilerleme ve buna karşılık İslâm Dünyasında yaşanan gerileme karşısında, yapılan felsefî analizler fazlasıyla kafa karıştırıcı... Doğru ile yanlışın büsbütün karıştığı/karıştırıldığı, ilmî analizler yerine tekrarlana gelen ezberlerin zihinleri doldurduğu bu anaforda, fikir haysiyetine sahip çalışmaların sayısı ne yazık ki çok az! Daha önce "Milliyetçilik ve Ötekileştirdiklerimiz" ve "Milliyetçiliğin Dinle Kavgası" kitaplarıyla düşünce dünyamıza katkı yapan Hüseyin Dayı, "İslâm Medeniyetinin Küreselliği" (Akis Kitap Yayıncılık) eseriyle de epeyce ezber bozuyor... Dayı, daha kitabının girişinde şu kritik soruyu soruyor: "Asırlardır üstünlükleri tartışılan Doğu ve Batı medeniyetleri, birer farklı alan olarak gerçekten var mıdır? Şayet varlarsa, küreselleşme olgusundaki etkileri ve etkilenmeleri ne ölçüdedir? Daha da ötesi, küreselleşen değerler ne derece doğulu veya ne derece batılıdır?" Yazar daha sonra bu ve benzeri soruları ilginç başlıklar altında tek tek analiz ediyor ve sonuca bağlıyor. Esasen ciltleri dolduracak genişlikteki konuları çok iyi özetleyerek, görüşünü de net ifadelerle aktarıyor. Üstünlük taslamada Doğu-Batı ayırımı, Doğu -Batı ayırımında dinlerin yeri, bilim ve teknikte İslâmiyet ile muharref Musevilik ve Hıristiyanlığın mukayesesi, küresellik ve dinler açısından ideolojiler, ırkî milliyetçilik ve dinlerin buna yaklaşımı gibi konuları işledikten sonra; Dayı, dünyadaki demokrasi ve insan hakları algısını geniş biçimde tahlil ediyor. Bu arada felsefe dünyasında da ilginç bir gezinti yaparak , "pagan dönem"den başlayarak, günümüze kadar Avrupa'da yaşanan tartışmaları özetliyor. Mesela Liberalizmin en ünlü düşünürü Karl Popper'in, muhafazakâr düşüncenin en önemli filozofu olan Hegel'e niçin "şarlatan" dediğini açıklıyor!.. Yeri gelmişken belirtelim ki, Popper sadece Hegel'e saldırmakla kalmaz. Özellikle "Açık Toplum ve Düşmanları" isimli eserinde, rasyonalizmin öncülerinden olan Platon ve Aristoteles'e olduğu gibi, Hegel'in metodolojisini kullanan Karl Marks'a da aynı derecede yüklenir. İlk çağlardan günümüze kadar, insanlığın temel hak ve hürriyetler konusunda geçirdiği evreleri ayrıntılı olarak inceleyen Hüseyin Dayı, her alanda İslâm Medeniyeti'nin üstünlük ve farklılığını vurgulayarak şöyle diyor: "İslâmî devlet nizamı, kendine mahsus bir demokrasiydi. İslâmî demokrasi, antik Yunan'daki ve modern Batı'daki demokrasinin tersine, şehirli zengin(burjuva) bir sınıfın, kendi menfaatlerini üstün kılmak için kurduğu bir sistem değildi. Şehirli-köylü-göçebe, zengin-fakir, Müslim-gayrımüslim herkesi gözeten, eşitlikçi, hürriyetçi ve adaletçi bir sistemdi..." Okuyucularıma tavsiye ederim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.